Takip Et

GDO’LU MISIR NEDİR, NE DEĞİLDİR?-1

Biyoteknoloji, son çeyrek yüzyılda hızla gelişen bilim dallarından birisi. Her bilim dalı gibi insanlığın gelişiminde mutlaka yararlı sonuçlar elde etmektedir.

GDO ise biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilen bitki – hayvan ya da mikroorganizmalara “genetiği değiştirilmiş organizma” denilmekte ve bu ürünler kısaca GDO olarak adlandırılmaktadır.

GDO teknolojisi, başta ABD olmak üzere batılı ülkeler tarafından üretilmektedir.

BAD ve batılı devlet adamları ve GDO savunucularının iddialarına göre, GDO teknolojisi, tüm dünyadaki açlık sorununa çözüm bulabilmek için üretilmiştir. Bu yolla verim artacak, gıda bollaşacak, herkesin karnı doyacaktır. Ancak, dünyada 800 milyonun üzerinde insan açlığın pençesindedir. Dünyada üretilen gıdalar, aslında tüm dünyayı doyurmak için yeterli olmasına rağmen, sorun gıdanın paylaşımından ve geri kalmış ülkelerin fert başına düşen milli gelirlerinin gıda üretmeye ve ithal etmeye yetmemesinden kaynaklanmktadır. Kısacası sorun, gıdaya ulaşmak için yeterli paraya sahip olamamakta yatmaktadır.

GDO’ lu ürünler üzerindeki ilk ve ekonomik çalışmalar, 1985 yılında ABD kökenli şirketler tarafından başlanmıştır. Tarla denemelerine, ticari anlamda ekimine 1996 yılında başlanmıştır.

Dünyada GDO’ lu olarak üretilen bitkilerin % 99’unu soya, mısır, kolza ve pamuk oluşturmaktadır. Bunların yanında bazı ülkelerde patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kasava ve papaya da GDO’lu olarak üretilmektedir. Muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun” ve karpuzda ise çalışmalar devam etmektedir.

Ülkemizde GDO’lu tohum ithali yasaklanmıştır. Ancak yasağın ne derece etkili olduğu tartışmalıdır.

Ayrıca kaçak yollardan ülkemize giren GDO’lu gıdalar konusunda kuşkular hâkimdir.

Tibbi çevrelerde GDO’lu ürünlerin insan sağlığına etkileri tartışılmakta ise de genel kanaat zararlı ve hatta çok zararlı olduğu yönündedir.

GDO’lu gıdaların yurda girip girmedikleri konusunda çeşitli iddialar mevcuttur:

“1998 yılından bu yana, hiçbir denetime tabi olmadan, Türkiye’ye rahatça girmektedir. Örneğin, yalnızca 2003 yılında Türkiye 1.8 milyon ton mısır, 800 bin ton soya ithal etmiştir. Mısırın % 81’i, soyanın ise % 88’i ABD ve Arjantin’den gelmiştir; neredeyse tamamı GDO’ ludur. Türkiye’nin gümrüklerinde, GDO’ lu ürün ayrımı yapabilecek laboratuar altyapısı yoktur. Ankara ve Bursa’da kurulu laboratuarlar ile etkin bir denetimin yapılabilmesi bu aşamada mümkün görülmemektedir” iddiası mevcuttur.

Bir başka iddia ise ''Türkiye’de işlenen, gerekse yurt dışından ithal edilen işlenmiş ürünlerden önemli bir kısmı GDO içeriğine sahiptir. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz, fruktoz içeren gıdalar; bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk GDO’lu olma riski taşıyan gıdaların başında gelmektedir” yolundadır. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.