Girdi ve tarımsal ürün pazarlama alanlarında özellikle zirai ilaç,bitki besleme,tohum, ekim, ilaçlama, gübreleme,hayvancılık, hasat ve pazarlama ile ilgili uluslararası büyük firmaların söz sahibi olmayı sürdürmektedirler.Bu ekonomik tablo milli tarımın önünde yer almış olup milli üretim için risk konumundadır.
Milli ve ileri tarımsal girdi endüstrisi kurulamadığı için ilerleme sağlanamamaktadır.
Mevcut ikameci büyüme modeli, yüksek ithal girdileri kullanmakta olduğundan ürettiğini iç pazarda satıp, ithalatın devamı için ihtiyaç duyulan döviz sağlanmadığından, belirli bir süreden sonra ödemeler dengesinin bozulması ve sistemin tıkanması kaçınılmaz olmuştur.
Türk tarımı ve ekonomisi dış müdahalelere açık hale gelmiştir.
Türkiye ekonomisindeki enflasyonun temel nedenlerinden biri olarak tarım kesimine verilen devlet desteği görülmüş ve tarımsal üreticilere yapılan desteklerden vazgeçilmiş veya desteklemeler komik rakamlar haline getirilmiştir.
Geleneksel tarım ürünleri serbest piyasanın insafına bırakılmış, tarımsal üretimde emek yoğun üretimden sermaye yoğun ürünlerle iç ve dış büyük sermaye grupları etkili olmuş, buna mukabil devlet denetimi zayıflatılmıştır.
Serbest piyasada büyük ulusal ve uluslararası firmalar karşısında tarımla ilgili devlet kurumları ve küçük üreticinin rekabet edemez olmuştur.
Küçük üretici veya göreli olarak daha az güçlü üreticiler ise topraklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış önemli oranda da topraklarını kaybetmiştir.
Uluslararası sermayenin kontrol ettiği küresel tarım piyasasında, tarım üreticilerinin kendi koşullarına özel geçimlik üretim yapma inisiyatifi ellerinden alınmaya başlanmıştır.
Tarımda çok uluslu ve yerli tarım işletmelerinin sayıları az olduğu için kırsal alanda istihdam yaratmamaktadırlar.
Tarımdan kopmamak ve yeni şartlarda hayatta kalmak için, Türk tarımsal işletmeciliğinin büyük kısmını oluşturan küçük tarımsal ürün üreticileri, tarım ve gıda sektöründeki üretim ve pazarlama tekelleşmesine boyun eğmişlerdir.
Verimli tarım arazileri her geçen yıl azalmaktadır. Bunların yerini ise yeni yerleşim yerleri, yollar, köprüler, enerji tesisleri,maden sahaları,turistik işletmeler,havalimanları ve sanayi yerleri almaktadır.Böylece tarım arazilerinin ürün verme gücü her geçen gün azalmaktadır. Tarıma elverişli toprakların yerine enerji, maden, sanayi, turizm, kentleşme gibi alanların oluşması geri dönüşü olmayan bir tahribata yol açmaktadır.
İşlenen arazilerin yaklaşık %71’i erozyondan zarar görmektedir.
Arazilerin sahip olduğu özellikte kullanılmaması tarımsal üretimde verimliliğin azalmasına sebebiyet vermektedir.
Endüstriyel tarım su kaynaklarını olumsuz etkilemektedir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.