Aydın ilinin en önemli çevre sorunu haline gelen jeotermal enerji sistemlerinden başta seracılık olmak üzere pek çok endüstri dalının yararlanması gerekmektedir. Ancak bu noktada Jeotermal Enerji Santrali yatırımcılarının çevreye karşı duyarsızlıkları, çevre halkını “hiç” e saymaları, gelecek yıllar ve yüzyıllarda Aydın’da bitki, hayvan ve insan yaşamayacakmış gibi hareket etmelerinin sonucu olarak gün geçtikçe artan çevre sorunları karşımıza çıkmaktadır.
Jeotermalin çevre etkilerini ele alırken öncelikle diğer etkileri daha sonra jeotermal enerji ile üretim yapan seraların etkilerini ele alacağız.
Bu konuda tespitleri ortaya koyarken, ADÜ bünyesinde kurulan, ancak bilimsellikten öte jeotermal imtiyaz sahibi şirketlere yakınlaşmayı ve iyi ilişkileri hedef alan “ ADÜ Jeotermal Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin çalışmalarını ilk sıraya alalım.
2015 yılında yapılan bu çalışma, jeotermal şirketleri üzmemeyi amaçlamış gibi görünmekte.Artık çevre etkisi kesinleşmiş konularda dahi “olabilir” gibi kesin olmayan yargıları ortaya koymaları, bu şirketlere karşı çekingenliğin bir ifadesidir.
Jeotermal Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin görevlisi bazı hocaların 2015 yılında tarımsal öğretimim yıldönümü, dolayısıyla yapılan toplantıda,Jeotermal şirketlerden,bu alanda kurulacak laboratuvar için adeta “para dilenmeleri”, Jeotermal Santral Yatırımcılar Derneği Başkanı Ufuk Şentürk’ün de 30 Mayıs 2016 tarihinde İzmir Ticaret Borsası’nda konu ile ilgili düzenlenen sempozyumda, bu parayı ilgili merkeze vereceklerine dair beyanı , Jeotermal Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin bundan böyle bilimsel ve objektif çalışacağı konusundaki kuşkularımızı artırmaktadır. Unutulmamalıdır ki bazı jeotermal şirketler, kamuoyu, medya ve sivil toplum çekincesi dolayısıyla laboratuvar sonuçlarını kendi lehlerine etkilemeye çalışacaklardır.
Konumuza dönelim.
Jeotermal sistemler üretim esnasında olduğu gibi sera ısıtması faaliyetlerinde de çevre kirliliğine neden olabilmektedirler.
ADÜ Jeotermal Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin su kirliliği konusu ile ilgili görüşlerine yer verelim:
“Kuyu sondajı, deşarjı ve üretim aşamasındaki sıvı akımları, özellikle yüksek sıcaklıktaki rezervuarlarda (>230oC), çeşitli çözülmüş mineraller içerebilmektedir. Çözünmüş bulunan katıların miktarı sıcaklık ile birlikte önemli derecede artış göstermektedir. Bazı çözünmüş mineraller (örneğin, bor ve arsenik) yerüstü veya yeraltı sıvılarını zehirleyebilmekte ve yerel bitki örtüsüne zarar verebilmektedir. Sıkı akımları yüzeysel akış yoluyla veya kuyu kaplamasındaki çatlaklardan ortama karışabilmektedir. Yüzeysel akış, akışkanı geçirimsiz biriktirme havuzlarına yönlendirilerek ve tüm atık su yeraltının derinliklerine enjekte edilerek kontrol altına alınabilmektedir. Sığ tatlı su akiferlerini sıvı sızmasına karşı korumak için, komşu oluşum ile ek bariyer teşkil etmesi amacı ile kuyu kaplamaları çok katlı tasarlanmaktadır. Buna rağmen, kaplama hatalarından kaynaklanabilecek sızıntıların hızlı bir şekilde tespiti ve onarımı için, kuyuların sondaj ve takip eden işlemlerde devamlı olarak gözlenmesi oldukça önemlidir.”
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.