Osmanlı toprak sistemi devletin tüm toprakları koruma, geliştirme, işleme, tarımda süreklilik, tarım ürünlerinin arz dengesinin sağlanması, bu sayede ordunun ve halkın beslenmesi amaçlarını güden çağının ötesinde bir kontrol sistemi idi.
Bu sistemde, günümüzü de sorunu olan, arazilerin küçük parsellere bölünmesi ve ekonomik olma özelliğini kaybetme sorununun önüne geçilebilmesi için koruyucu tedbirler alınmıştır.
Köylüye verilen arazi parçalanamaz olduğu gibi bir çiftçi ailesinin geçimini sağlayacak ve pazara ürün arz edebilecek miktarda tutulmuştur. Osmanlı kanunnamelerine göre büyüklük toprağın yetiştirme kabiliyetine göre değişmek üzere verimli yerlerde (âlâ) 60-80, orta verimli (evsat) yerlerde 80-100 ve kıraç (edna) yerlerde ise 100-150 dekar olarak sınırlandırılmıştır. Arazi kullanımına karşılık toprağın verimliliği de dikkate alınarak elde edilen üründen çoğunlukla 1/10 olmak ile beraber 1/50 arasında ayni “aşar/öşür” vergisi alınmış ve her yıl 33-36 akçe arasında değişen “çiftçi akçesi” adı altında devlete arazi kiralamadan dolayı vergi ödenmiştir. Bunların dışında pazarda satılan mallardan “baş”, topraksız veya az topraklı çiftçilerden bennak adı altında vergiler de alınmıştır.
Osmanlı Padişahlığı öncelikle İstanbul’un, daha sonra Anadolu ve Rumeli’nin doymasını amaçlamış ,üretilen tarım ürünleri ve hayvansal gıdaların ihracatını kanunlarla düzenleyerek son tercih olmasını sağlamıştır
Bu durum tamamen serbest yapıldığı anlamına gelmemelidir.
Yasak olmasına rağmen özellikle Mısır, Venedik ve Trakya’dan yapılan buğday ihracatından yüksek kazanç sağlandığı belirlenmiştir. Pirinç, pamuk, kendir, kenevir ve tütün önemli ihraç pazarı oluşturan ürünler olmuşlardır.
Avrupa devletleri Türk incir ve kuru üzümünü mutfaklarında bulundurmak amacı ile pek çok diplomatik girişimler sergilemişlerdir.
Uzun yıllar boyunca Yörük topluluklarının hayvanları ile ovaları talan etmeleri, hububat yanında bağcılık ve meyveciliğin gelişmesinde en büyük handikapı oluşturmuştur.
Devlet bu bakımdan desteklemeye önem vermiş, bağcılığın ve meyveciliğin geliştirilmesi için meyve ve bağ alanlarında yetiştiricilik gereği bu alanların çift ile çevrilmesinden doğan mir-i arazinin mülk araziye dönüştürülmesi gerçeği ortaya çıkmıştır. Çiftçi arazisine bu amaçla yaptığı yatırım ile araziyi imar ederek mülk hakkını elde etmiştir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.