Türkiye güncelinin ana konusu Kahramanmaraş merkezli depremdir.
Bu korkunç doğa olayı sosyal, psikolojik ve ekonomik hayatımızı olumsuz olarak etkilemiştir. Bir yandan da ülke ekonomisi içinde önemli yer tutan tarımı da son derece yüksek oranda etkisi altına almıştır.
“Son on yılda meydana gelen doğal afetlerin büyük bir kısmını seller oluşturmaktadır. Ardından fırtınalar, depremler, aşırı sıcaklıklar ve kuraklıklar gelmektedir. İnsanları en çok etkileyen afet türü ise kuraklıklar ve ikinci sırada seller gelmektedir. Sel sonrası nehir kenarlarındaki toprağa yapılan incelemelerde bu alanlarda ağır metal içeriği tespit etmişlerdir.
“Sıcaklığın artması sebebiyle iklim koşuluna uyum sağlayamayan bitki ve böcekler etkilenmiş, bazı bölgeler çölleşme riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca artan sıcaklıklar yangın ihtimalini de arttır bölgenin arazi yapısındaki bozulmalar besinleri de etkileyebilmektedir. Kuraklık, mahsul verimini, bitki büyümesini ve hayvan sağlığını etkileyebilir veya daha düşük gıda üretimi ve bulunabilirliğe sebep olabilir.”
“Doğal afetler konusu özellikle deprem, bütün insanlık ve Türkiye için yaşamsal önem taşımaktadır. Günümüzde insan toplulukları için depremin etkilerinden korunmak amacıyla topraklarını terk etme olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle insanlar doğal afetlerin en korkuncu ve en yıkıcısı olan depremlerle bir arada yaşamayı ve depremlerin oluşturabileceği zararları azaltmanın yollarını, topraklarını terk etmeden öğrenmek zorundadır. Yapıların depreme dayanımlı olarak planlanmasından amaç, oluşabilecek bütün zararların önlenmesi değildir. Çünkü böyle bir planlama, yapı maliyetlerinin çok yükselmesine neden olur. Bir yapının deprem etkisiyle yıkılması sonucunda oluşabilecek can kayıplarının önlenmesi başlıca amaç olmalıdır. şiddetli bir depremde yapının çatlayabileceği fakat yıkılmayacağı beklenmeli ve onarımın gerekebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.”
“Ülkemizde hazırlanan "Deprem Bölgeleri Haritası”, ülkemiz topraklarının yaklaşık %96'sının deprem bölgeleri içerisinde yer aldığını, nüfusumuzun % 98'inin de bu bölgelerde yaşadığını göstermekledir.”
“Türkiye nüfusunun yaklaşık % 40’ı; kırsal alanlarda, mühendislik hizmetleri sunulmaksızın ve uygun teknoloji kullanılmaksızın, yalnız bölgesel malzeme kullanılarak, ilkel yöntemlerle, gelenek ve göreneklere göre yapılmış kırsal yapılarda yaşamaktadır. Bu nedenle, günümüze kadar ortaya çıkan depremlerde ölen ve yaralanan insanların, hasar gören yapıların, kayba uğrayan hayvanların ve diğer maddi zararların çoğu kırsal alanlarda olmuştur. Özellikle mühendislik hizmetleri ve teknolojiden çok az yararlanabilen Doğu Anadolu Bölgesinde her hangi bir zamanda oluşabilecek depremden, en fazla oranda kırsal yapılar ile yörede yaşayan insan ve hayvanların zarar göreceğini söylemek olasıdır.”
“ Deprem konusunda yapılan araştırmalar, yapıların deprem sorunlarını büyük ölçüde çözümleme yolundadır. Bununla birlikte tarımsal yapıların depreme ilişkin sorunları, bunların dinamik analizlerinde ortaya çıkan bazı zorluklardan dolayı yeterli düzeyde açıklığa kavuşturulamamıştır. Tarımsal yapıların depreme dayanımı konusundaki alınacak bazı önlemler ve göz önüne alınacak bazı noktalar, sorunun çözümüne yardımcı olabilecektir.”
“Yerleşim yerleri, özellikle kırsal yerleşim yerlerini seçerken, zeminin özelliklerinin teknik bakımdan uygun olup olmadığına özen gösterilmemektedir. Deprem nedeniyle yapılarda oluşabilecek hasarların ve çatlakların en önemli nedenleri, kötü temel zemini ve temelde zamanla oluşan farklı çökmelerdir. Yapıların temel duvarlarıyla zemine iletilen yükler, zemin tarafından emniyetle taşınabiliyorsa ve zemin homojen ise deprem anında farklı çökmeler oluşmayacağından, yapılarda hasar da oluşmayacaktır.”
“Tarımsal yapılar genellikle tek veya iki katlı olduğundan uygun nitelikli malzeme kullanılması ve iyi bir yapım tekniğinin uygulanmasıyla daha yüksek yapılara oranla, bunlarda daha ucuz ve kolay olarak deprem etkisinin azaltılması olanakları bulunabilir. Ülke genelinde ve özellikle de deprem bölgelerinde yapılarda kullanılan yapı malzemelerinde standardizasyona gidilmeli, hafif malzemelerin kullanılma olanakları sağlanmalıdır. Geliri sınırlı kırsal yerleşimler göz önüne alınırsa konut ve diğer tarımsal yapıların hepsinin çok dayanımlı veya eşit derecede dayanıma sahip olacak şekilde planlanması gereksizdir. Bu bakımdan can kayıplarının önlenmesi ön planda tutularak tarımsal yapıların önem derecesine göre yeterli dayanıma sahip olacak şekilde planlanmaları düşünülmelidir.”
Alıntı:A.Demircan-H.Dökmeci ve Fatih M. Kızıloğlu-Mustafa Okuroğlu-İbrahim Örüng. (
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.