Yrd. Doç.Dr. Sevgi TOKGÖZ GÜNEŞ TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından 2005-2006 yıllarında yapılan bilimsel araştırma sonucu kaleme alınan raporda, jeotermal atıkların zararları konu edilmiştir:
“Kızıldere Jeotermal alanı ile Büyük Menderes Nehri arasındaki tarım toprakları kanallar aracılığı ile Adıgüzel barajından salınan sular ile sulanmasına rağmen, Büyük Menderes Nehri üzerindeki örnekleme noktaları civarında tuzlanma olduğu bilgisi alınmıştır. Nehir boyunca, nehre yakın tarlalardan alınan toprak örneklerinde bor, lityum, stronsiyum, nikel, krom, çinko, baryum, molibden, mangan, kobalt, bakır, arsenik, selenyum, kadmiyum, antimon, alüminyum, gümüş ve kurşun analizleri yapılmıştır. Toprak örneklerinde ağır metal konsantrasyonları sınır değerlerin altındadır. Kobalt, baryum, arsenik ve nikel toprak kirlilik parametreleri sınır değerlerinin üzerinde, krom sınır değerdedir. Selenyum, cıva, kurşun, kadmiyum, krom, bakır ve çinko değerleri ise sınır değerlerin altındadır. B konsantrasyonu atık sularda olduğu gibi toprak örneklerinde de yüksektir ve konsantrasyonları 9-135 ppm arasında değişir. Nehir I ve II’de 28 ve 36 ppm B konsantrasyonun bulunması gübrelerden gelen B dışında jeotermal akışkanın sulamada kullanılmış olduğunu doğrulamaktadır. Jeotermal Santralin katkısı ile TKNDY’de bor, baryum, stronsiyum, arsenik, antimon ve demir konsantrasyonlarında önemli artışlar görülmektedir. Bir diğer önemli jeotermal katkı olan Sarayköy Atık’ta, nikel konsantrasyonu çalışma alanı içinde en yüksek seviyededir.”
Rapordan anlaşılacağı gibi Büyük Menderes’e boşalan jeotermal atıklar hiç de masum değildir.
Benzer bir araştırmada Atila Girgin ve Yıldırım Kayam tarafından hazırlanan raporda,
“Bu sulardan alınan örneklerin yapılan analizlerinde; toprakta yaratabileceği tuzluluk ve alkalilik yönünden 4’üncü sınıf özellikte olduğu, SAR değerlerinin ve artık bikarbonat kapsamlarının oldukça yüksek olduğu, bor, Cl- ve HCO-3 iyonları yönünden duyarlı bitkiler açısından sorun yaratabileceği, ph’sinin kabul edilebilir sınırlar dışında olduğu saptanmıştır.
Bölge için asıl sorun, kalitesi giderek kötüleşen ama zorunlu olarak da kullanılan ve kullanılacak olan B. Menderes Nehri suyunun sulamada kullanılması gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Nehir suyunun kalitesi, suyun kontrollü kullanımını gerektirmektedir. Bu sular, özellikle nehir verdisinin az, su kalitesinin kötü olduğu erken ilkbahar ve sonbahar aylarında tarımsal sulamada kullanılmamalı, zorunluluk durumunda yatak suyu verdisindeki artışlarla tuz ve bor konsantrasyonu seyreltilerek, zararlı iyonların yoğunluklarının azaltılması koşuluyla kullanılmalıdır. Aksi durumda önemli toprak ve bitki sorunlarının oluşabileceği bilinmelidir.
Bölgede yapılan incelemede, Sarayköy-Kızıldere ve Germencik-Ömerbeyli’deki jeotermal suların analizlerinde, su kalitesinin T4A4 olduğu ve suların 25-30 ppm bor içerdiği, özellikle B. Menderes nehri suyunun azaldığı yaz aylarında tuz konsantrasyonunun artışı ile sorunun şiddetinin artacağı, önlem alınmadığı takdirde önemli kısmı B. Menderes Nehrinin sağ sahilinde olmak üzere 130 bin ha. arazinin tuzluluk ve bor kirlenmesi yönünden ciddi sorunlarla karşılaşabileceği bilinmelidir. Bölgedeki jeotermal sular yüksek tuz ve bor içerikleri nedeniyle tarımsal faaliyete zarar verecek nitelikte olduklarından özellikle suların ısıtma veya enerji üretimi amacıyla kullanıldıktan sonra yüzey ve yer altı sularına karışmaması gerekmektedir. Bu nedenle gerek yer altı ve yüzey sularını kirletmemesi gerekse de jeotermal sistemi besleyerek potansiyelinin artırılması amacıyla geri besleme yöntemiyle hazneye verilmesi yada ayrı bir iletim hattıyla su kaynaklarından tamamen uzaklaştırılması gereklidir’ ifadeleri yer almaktadır.
Yukarıdaki iki araştırma ışığında belirtilen kirlenme ve zehirlenmelere maruz kalan tarım ürünlerinin karşılaştıkları sorunları zeytinle ilintileştirerek zeytinin bu alanda ne durumda olduğunun bilimsel olarak ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.