6. İnönü Hükümeti öncekilerin aksine, hükümet programında tarımla ilgili düşünce ve tasarılara yer vermekteydi.
1929 Dünya ekonomik krizi sonrası tarım açısından bazı olumlu gelişmeler ortaya çıkmaya başladı.
Tarım sektörünün payı 1931 yılında %49.1 ile sektörler arasında birinci sırada yer almaktadır. Ancak 1931’den 1936 yılına kadar tarım sektörü hizmetler sektöründen sonra ikinci sırada yer almıştır. Tarım sektörünün GSYİH içindeki en düşük oranı ise 1935 yılında gerçekleşmiştir.(1).
Tarım kesimi bu dönemde bütün olumsuz şartlara rağmen müspet, ancak sanayiinin gerisinde kalan bir gelişme temposu gerçekleşmiştir. Yıllık ortalama büyüme hızı % 5,8’dir. 1928–1929 boyunca buğday üretiminin %94, tütünün %56, şeker pancarının %75 arttığını; ihracattan iç piyasaya yönelen pamuk üretiminin ise %8 dolaylarında gerilediğini görüyoruz. Yıllık milli gelir büyüme hızlarının 1930–1939 ortalaması ise % 6,8’dir. Bu gelişme, tarım kesimindeki gelişmenin yavaşlaması nedeniyle 1926–1929 ortalama büyüme hızının (%10,9’un) gerisindedir. Ancak tüm dünya ekonomisinin büyük buhran içinde bulunduğu ve kapitalist ülkelerde reel gelirlerde çok önemli düşmelerin meydana geldiği bir dönemde ortalama %7’ye yaklaşan bir büyüme temposunun önemli bir başarı olduğu söylenebilir.(2).
1927 yılında %57,6 olan oran (küçük artış-azalışlar dışında) genel olarak dönem sonunda %50’ye kadar düşmüştür. Tarımda yaratılan milli gelirin genel milli gelire oranı 1931 yılında %61,4 ile yüksek seviyeye çıkmış, 1949’da ise %46,9 ile en düşük seviyeye inmiştir.(3).
1929 dünya ekonomik buhrandan Türkiye’nin de olumsuz etkilenmesiyle ekonomide dış açık %100’den fazla büyümüştür. Lozan Anlaşmasının gümrük vergileri üzerindeki sınırlayıcı hükümlerinin kalkması ve Buhran koşullarının etkisiyle Türkiye ekonomisi dışa kapanmaya başlamış ve özellikle un, şeker ve kumaş gibi sanayi mallarından başlayan ithal ikameci yatırımlara hız verilmiştir.(4).
Cumhuriyetin başlangıç yıllarında temel üretim aracı olan toprakta üretim ilişkilerinin özünü büyük ölçüde Osmanlı’dan devralınan miras belirlemektedir. Anadolu’da tarıma temel olarak aile emeği ile üretim yapılan geçimlik düzeydeki küçük köylü isletmeleri egemendir. Bu isletmeler sanayi bitkilerine değil, daha çok yerinde kullanılacak tahıl üzerine kurulu, son derece geri teknoloji kullanan ilkel bir yapıya sahiptirler. Ege, Çukurova ve Doğu Karadeniz tarımın en fazla ticarileştiği, kapitalist üretim ilişkilerinin en çok yayıldığı yöreler iken, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ise yarı- feodal üretim ilişkileri ağırlık kazanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında toplam 13 milyonluk nüfusun %84’ü köylerde oturmakta ve üretim esas olarak tarıma dayanmaktadır. 1923’te GSMH içinde tarımın payı %43.1, sanayinin payı %10.6, hizmetler kesiminin payı %46.3 olarak gerçekleşmiştir. Toplam istihdam içinde tarım kesiminin payı %80’in üstündedir. İhracat gelirlerinin %85’i tarımsal ürünlerden sağlanmaktadır.(5).
KAYNAKLAR
(1) Kasım Kaya ve Diğr. Kamu-İş: CUMHURİYET DÖNEMİ (1923-1950) TARIM SEKTÖRÜNDEKİ GELİŞMELERİN GÜNÜMÜZ KIRSAL KALKINMA ANLAYIŞI İLE KARŞILAŞTIRILMASI,s 580
(2) TOPUZ,age.,s 385
(3) Kasım Kaya ve Dğr.
(4)TAŞKIN M.Murat, “1923-2003 Döneminde Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Ticaret Politikaları”, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü, s 5
(5) ORAL Necdet, Türkiye Tarımında Kapitalizm ve Sınıflar, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yay., Ankara, 2006. (Erişim http://www.zmo.org.tr/yayinlar/kitap_goster.php?kodu=71, 23.02.2008) s
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.