Her konuda olduğu gibi jeotermal enerji konusunda toplumumuz yine ikiye ayrılmış halde. Ya siyah diyoruz ya da beyaz. Bilimsel bir yaklaşım ise çok dar bir çevrenin ilke ve anlayışı durumunda.”Beyaz”cılar ülkenin enerjiye ihtiyacından hareketle her enerji çeşidinde olduğu gibi jeotermal enerjiye ihtiyacımızdan hareketle “evetçi” bir tavır ve söylem içinde bulunmakta.”Siyah” çılar ise her yatırımın kötü tarafından bakarak karşı duruş sergilemekteler.
Bizler ise öncelikle “insan” temelinden hareketle, jeotermalin dolaylı ve doğrudan tehlikeleri, mevcut ihmalleri, yasaları çiğneyerek hak ihlalleri, tarıma, çevreye, en değerli varlıklarımızdan olan “su”yumuzun korunması, kısacası geleceğimiz için endişe duyarak bilimsel yaklaşım içinde hem ülke çıkarlarını hem de yaşanacak bir doğanın peşindeyiz.
Daha önce de defalarca yazdığımız gibi Aydın ve Manisa başta olmak üzere yetişmiş eleman yetersizliği, bürokrasinin hantallığı, vurdumduymazlığı ve korkaklığı ve bunun yanında parasal olarak çok güçlü maden-enerji lobisinden duyulan korku bir araya gelince denetlemeler yüzeysel ve yetersiz kalmakta. Bunun yanında jeotermal ile ilgili mevcut yasa ve yönetmeliklerin adeta devletin elini kolunu bağlaması ve teknik konularda yeterince ayrıntıya girmemesi jeotermalin başımıza dert haline gelmesine neden olmuştur.
Bu yazımızda jeotermal bileşiklerde(akışkanlarda) yer alan kimyasallar, bunların bugünkü durumu ve bunların denetlenmesi ve zararsız hale getirilmesi konusunda düşüncelerimizi yazacağız.
Jeotermal araştırma ve uygulamalar sürecinde çevreye verilen zararlar o kadar çeşitli ki bunların her biri ayrı ayrı yönetmelikler halinde mevzuatımızda yer alması gerekmektedir. Çevreye verilen kimyasalların kirlilik etkilerinin belirlenmesi ve bu zararlı etkilerinden mutlaka bu kimyasallardan korunulması gereklidir. Kimyasal kirleticiler etkilerini öncelikle insan sağlığı, daha sonra evcil hayvanlar, hayvansal ürünler bitkiler, bitkisel ürünler(taze ve mamul tüketilen gıdalar) ile suda yada karada sürmekte olan hayat üzerinde olmaktadır ki bu etkiler üniversiteler, üniversitelerin özellikle tıp (halk sağlığı, onkoloji, toksikoloji vs.),çevre ve ziraat mühendislikleri tarafından araştırılarak insan, tarım ve çevre üzerindeki etkileri özellikle dikkate alınmalıdır.
Jeotermal enerjinin her safhasında çevre kirliliği sürmekte daha en başında sondaj sürecinde ekosistemin bozulması ile karşı karşıya kalmaktayız.
Kuyu sondajları boyunca jeotermal sıvı ile su ve toprağın kirlenme riski her geçen gün artmasına rağmen sorumluluk sahibi jeotermal imtiyaz şirketlerinin bu konuda önleyici her hangi bir çabaları görünmemektedir. Hatta “astığım astık, kestiğim kestik” edası ile tüm yasalara ve devlete meydan okumaktalar, halkla alay etmekteler.
Daha geçen ay Kızldere’de jeotermal imtiyaz şirketlerden birisi şahıslardan aldığı arazideki mevcut zeytin ağaçlarını kesmekte herhangi bir sakınca görmemekte, mevcut zeytin koruma yasası onlar için bir anlam ifade etmemektedir. Zaten çok düşük bir miktar olan idari para cezasını ağzına kadar dolu kasalarından ödemek mali, açıdan kendilerine her hangi bir sıkıntı yaratmamaktadır. Hatta daha da ileri giderek çiftçinin izni ve rızası olmaksızın bahçelere girmiş, zeytin ve incirlerini sökmekte herhangi bir sakınca görmemiştir.
Daha dün Germencik’te ne belediyeden, ne çevre il müdürlüğünden, ne İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden ne de bir başka makamdan izin alma lüzumu hissetmeden kafasının estiğince kendilerine yol açmakta; önüne geleni tarumar etmekte bir beis görmemektedir.
Bahsettiğimiz şirketlerden ağacımıza, suyumuza, toprağımıza saygı beklemek en doğal hakkımızdır.
Bari bunlara saygınız yok insanlara saygı gösterin.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.