Hititlerde bağcılık ekonominin temel kaynaklarından biridir. Metinlerde bağların çitlerle korunduğu; bağda bulunan asmanın çalınması, yakılması, zarara uğraması halinde ağır para cezalarının verilişi, bağların diğer arazi parçalardan daha değerli oluşu anlatılmaktadır. Ancak asmanın yetiştirilmesi hakkında bilgiye rastlanmamıştır. Ayrıca dua ve ayin metinlerinde de asmadan bahsedilmesi; asmanın, üzümün ve şarabın kültte ve günlük hayatta büyük yer işgal ettiğini kanıtlamaktadır. Ayrıca asma cenaze törenlerinde büyük rol oynamaktadır (222)
M.Ö. 7. yüzyılda Batı Anadolu‘da Gediz ve Menderes Irmakları arasındaki bölgede devlet kuran Frigler ve Lidyalılarda en önemli tanrılar doğa tanrıları Kybele, Artemis ve Dionysos’du. Dionysos ormanlarda vahşi hayvanlarla yaşadığına inanılan şarap, bitki, deniz ve tarım tanrısıydı (223).
Bizans döneminde şarap ve üzümün sosyal hayatta büyük yer tuttuğu bilinmektedir. Birçok heykelde krallar ellerindeki üzüm salkımları ile tasvir edilmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenen M.S. 5–6. yüzyıldan kalma Bizans Dönemi mermer bir sütun tamburunda da asma yaprakları ve dalları süsleme olarak kullanılmıştır (224).
Selçuklu ve Osmanlı Döneminde cami ve sarayların duvar çinilerinde asmanın ve üzümün kullanıldığı görülmektedir (225).
17. yüzyılda İstanbul üzüm ve şarap ticaretini İzmir ve çevresinden sağlamaktaydı. Daniel Goffman bu konuyla ilgili şunları yazar “ Özellikle üzüm, istifçilerin, çerçilerin, yerli ve yabancı tüccarların dalavere aracıydı. Hıristiyan ve Yahudi tüccarlar üzümü şarap yapımı için alırdı; liman kentlerindeki meyhanelerde (1649- 50’de İzmir’de en az üç meyhane vardı) satılabilir, ya da Hıristiyan ülkelerine gönderilebilirdi. 1584’de, midilli, Ayazmend, eski ve yeni Foça’da şarap yapmak için üzüm toplayan Hıristiyan ve Yahudiler taze yenecek üzüm, kuru üzüm, şıra ve sirke yapacak üzüm bırakmamışlardı. Devlet, şarap yapımının başkentte ciddi darlık yarattığını belirtmekle birlikte, bu ticareti önlemekte de başarılı olamadı. 1593’de siyah üzümün İzmir, Çeşme, Foça ve Çandarlı dolaylarından başka yerlere gittiğini fark eden İstanbul, İzmir’deki Hıristiyan, Musevi ve Müslümanların bu üzümlerden şarap ve rakı yaptığını belirterek, bunun yerine şıra ve sirke yapılarak, çekirdeksiz kuru üzüm, badem ve incirler ile birlikte başkente gönderilmesinde ısrar etti.
1850’li yıllarda üzüm rekoltesi oldukça artış göstermişti. 1888 yılında 43.500 tondan 1912 yılında 54.600 tona yükselmişti (226).
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Anadolu’da filokseranın iyice yayılmasıyla bağların çoğu telef olmuştu. Bu dönemde üzüm üretimi Anadolu’da ve Lübnan’da önem kazandı. İzmir’de; pamuk, pamuk ipliği, kuru üzüm, kuru meyve, incir, kök boya, zeytinyağı ve tütün İzmir’den Avrupa’ya gönderilen temel ihraç ürünleri arasındaydı (227).
Bu dönemdeki üzüm kutulama, alkol fabrikaları ve bayilerinin isimlerine baktığımız zaman bu iş yerlerinin sahiplerinin gayrimüslimler olduğu dikkat çekmektedir. Bunun nedeninin dinsel inanışlardan olduğu gayet açıktır. Müslümanlara göre alkol yasaktır. Bu nedenle alkol fabrikaları ve bayilerini işletenler gayrimüslim olmuştur denebilir. Ayrıca İzmir Ticaret Odası 1884 yılında kuruldu. Bu dönemden itibaren “Milli İktisat Politikası” gelişesiye kadar geçen sürede odanın tamamına yakını Rum, Ermeni ve Yahudilerden oluşmaktaydı.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.