Aydın ve Anadolu Tarihinde Bağcılık: Aydın genelinde ürettiğimiz tarım ürünlerini miktar yetiştirme alanı, getirisi bakımından ele aldığımızda üzümün çok az yer tuttuğunu görmekteyiz. Buharkent dışında kalan ilçelerde bağların çok az yer kapladığını bu değerli ürünün kıymetinin son elli yılda neredeyse unutulduğunu görmekteyiz.
Bu yazı dizimizde Aydın bağcılığının tarihini, üzümün ekonomik değerini, niçin tercih edilmesi gerektiğini, Türk ve dünya bağcılığının dünkü ve bugünkü durumunu, üzüm çeşitlerini, bu çeşitlerin Aydın’a uygunluğunu, Aydın’ın nerelerinde bağcılık yapılabileceğini ve bağcılığın geleceğini, ekonomik açıdan olduğu kadar hobi ve turizm getirileri ölçeğinde ele almaya çalışacağız.
M. Ö. 6000 yıllarına kadar dayanan bir tarihe sahip olan üzüm en fazla çeşide sahip meyve türlerindendir. 15 bin kadar çeşidinin bulunduğu bilinmektedir. Ancak bu çeşitlerden dünyada bin ülkemizde ise 150 kadarı ekonomik değere sahiptir. Anavatanı Anadolu olan üzümün bugün Türkiye'de 70-80 çeşidinin ticareti yapılmaktadır. Türkiye hem çeşit zenginliğine, hem de geniş bağ alanlarına ve üzüm üretimine sahip dünya üzerindeki önemli bağcılık merkezlerinden birisidir. Anadolu’nun antik kentlerinde yapılan kazılar ve ele geçen buluntular üzümün Anadolu’daki tarihinin M. Ö. 1800- 1550 yıllarına kadar uzandığını göstermektedir. Bu buluntular Anadolu’da üzümün varlığı ile beraber tarımının da geliştiğini buna paralel olarak da şarap üretiminin başladığını göstermektedir. Üzüm ve şarap tanrılara sunulan en güzel adaklar arasındaydı. Üzüm o kadar değerli bir ürün olarak kabul edilmekteydi ki bağ alanlarını korumak için neredeyse modern sayılabilecek yasalar çıkarmışlardı. Anadolu’da Likya, İyonya, Karya, Frigya, Roma, Bizans gibi ilk uygarlıkların hemen hepsinde üzüm önemli bir kültür ögesi olmuştur.
Selçuklu Devleti sonrasında Batı Anadolu’da ortaya çıkan beyliklerde üzüm ticareti önemli bir yer tutmaktaydı. 1330 yılından itibaren Batı Anadolu’ya getirilen şaraplara gümrük vergisi uygulanmaktaydı. Aydınoğulları ve Menteşe beylikleri üzüm ve şarap ticaretine önem vermekteydiler. Üzüm üretiminin 16. yüzyılın ilk çeyreğinde İçel, Ayasulug (Aydın), Menemen, Muğla ve Malatya’da, yüzyılın ortalarına doğru, Antep, İçel, Çemişgezek, Adıyaman ve Bitlis, yüzyılın sonlarına doğru ise Malatya, Antep, Harput ve Gelibolu’da önemli ölçüde yapıldığı görülmektedir. Genel anlamda bakıldığı zaman günümüzde üzüm üretiminde öne çıkan Menemen, Muğla, Aydın, Antep ve Malatya’nın geçmiş yüzyıllarda da bağcılık ziraatında hatırı sayılır yerinin olduğu görülmektedir.
Aydın’a ait Osmanlı vergi belgelerinde üzüm önemli bir yer tutmaktaydı. Bu üründen harac-ı kürüm, öşr-i bağ, öşr-i bağat, resm-i bağat, resm-i kürüm, bağ-ı kürüm, harac-ı bağat başlıkları altında vergi tahsis edilmekte olup alınan verginin ölçü birimi sancaktan sancağa değişiklik göstermekte idi. Kanuni döneminde bağcılıktan alınacak öşürle ilgili olarak; bağ dönümüne bazı vilayette 10 akçe ve bazı vilayette 5 akçe alınır. Ve hadâikdan ve harimlerden dahi öşürlerine göre kesim alınır. Amma bazı yerlerde bağın dönümüne yedişer ve bazı yerlerde sekizer ve bazı yerlerde onar akçe alınır. Bağdan ve bahçeden öşr-i hâsıl alınmak kanuna ve şer’a mutabıktır. Amma reayaya tahlis-i öşürde muzâyaka olup def-i muzâyaka için öşür mikdarına bedel meblağ tahmin olunup harâc itibar olunmuştur.
Evliya Çelebi Sultanhisar’ı anlatırken, bağcılığın geldiği düzeyi ve sosyal hayattaki yerini şu sözlerle belirtmektedir:
“Sultanhisar’da her bağda birer kulübe, beşer altışar sofa sergi hane ve beşer altışar hane büyük havuzlar bulunur. Zira bütün halkının işleri ve kazançları bağcılıktır, bununla geçinirler ve hayli mal tahsil ederler.” 19. yüzyıl kayıtlarına bakıldığı zaman üzüm üretiminin ve bağcılığın daha önceki yüzyıllarda olduğu gibi Anadolu’da çok yaygın olduğu ve birçok bölgede yetiştirilen meyveler içerisinde öne çıktığı söylenebilir. Bağcılığın öne çıkmasında en önemli faktörler arasında üzümün yaş olarak tüketilmesinin yanında, daha çok kurutulup kışlık yiyecek olarak saklanması, üzümün kaynatılarak pekmez, pestil, sirke vb. ürünlerin yapılması ve bu yiyeceklerin Anadolu insanın vazgeçemediği temel gıdaları arasında olmasını sayabiliriz. Temettuat defterlerinden hareketle yapılan çalışmalarda da bağcılık diğer meyvelerle kıyaslandığı zaman öne çıkmaktadır. Bu çalışmaların bazılarında bahçe ile beraber verilmiş, bazılarında toplam hâsılat verilirken, öşür miktarları verilmemiş, bazılarında ise öşür miktarları belirtilirken toplam hâsılatları belirtilmemiştir.
Bu dönemde, İzmir’in art bölgesinde yer alan Tire, Aydın, Milas’ta yılda 300 bin kantar küçük taneli kuru üzüm üretilmekteydi. Ürünün yarısı Fransa, Yunanistan, Rusya ve Tiryeste’ye ihraç edilmekte, kalan yarısı ülke içinde tüketilmekteydi. Aydın’da yetiştirilen kuru üzümün kantarı 50–55 kuruştu. Buna paketleme ve İzmir’e gemiye teslimat fiyatları da dâhildi. 1870’de Fransız bağlarını yok eden filoksera hastalığı daha sonra tüm Avrupa ve nihayet Osmanlı İmparatorluğu topraklarındaki bağlara zarar vermiş bu hastalığa karşı sürekli bir mücadele sürdürülmüştü. Fransız üzümcülüğünü kalkındıran Amerikan üzüm asmalarını ithaliyle Osmanlı İmparatorluğunda bu konuda başarıya ulaştı .
Ayrıca Batı Anadolu’da bulunan bağlar filoksera tahribine uğradıkları zaman üzüm hasılatı hayli azalmış ve hatta iç ihtiyaçları giderecek duruma düştüğü zaman da üzüm ihracının durdurulmamasına büyük önem verilmişti. Bundan yaklaşık bir on yıl sonra Alman bağcılık şirketi Müller-Suppa, Almanya’dan asma fidanları getirmiş, bağların büyük bir kısmına bunları dikmişti. Almanya’dan getirilen bu fidanlar hastalıklı çıkmış ve hastalık kısa zamanda yayılarak diğer bütün bağları da sarsmıştı. Bağlara gelen bu hastalık yüzünden 1894 yılında üzüm dikimi son bulmuş ve hastalığın daha fazla yayılmasını önlemek için bağlar sökülmeye başlanmıştı. Bağcılığın tamamen mahvolması, hükümetin acele aldığı bir kararla önlendi. Osmanlı hükümeti bu hastalığın tahrip ettiği her dönüm bağ için 10 lira tazminat ödeyeceğini ve 10 yıl süreyle bağcılıktan alınan her türlü verginin kaldırıldığını açıkladı. Bu karar sayesinde bağcılık tekrar canlanabildi (1707).
1878 Yılında Osmanlı İmparatorluğu 1 milyon 057 bin 260 altın lira olarak üzüm, 523 bin 762 altın lira olarak zeytinyağı, 344 bin 310 altın lira olarak pamuk, 241 bin 314 altın lira olarak incir ihraç ettiğini görmekteyiz. 1900 yılına gelindiğinde 1 milyon 327 bin 296 altın lira olarak üzüm, 191 bin 472 altın lira olarak zeytinyağı, 598 bin 829 altın lira olarak pamuk, 571 bin 738 altın lkira olarak incir ihraç etmektedir. Tabii, bu sırada sadece Aydın ilinin de içinde bulunduğu Aydın Vilayeti’nde 1.174.000 kantara yaklaşan üzüm rekoltesi 800.000 kantara kadar düşmüş, 5,5’ten 7,5 kuruşa kadar satılan mallar 60 paraya satılmış ve bu iktisadi felaket bağcıları acınacak bir hale getirerek büyük zora sokmuştu. 1887 yılında Yunanistan’daki üzüm rekoltesinin kuraklık yüzünden son derece düşük olması nedeniyle Batı Anadolu’da ihracata dönük üzüm yetiştirmenin büyük bir hızla geliştiği görüldü. 1887’de Fransa ve İtalya arasındaki ticaret anlaşmasının yürürlükten kalkmasıyla da Fransa’nın ithal olanakları büyük ölçüde kısıtlanmış oldu. Böylece Türkiye kuru üzüm piyasasında hiç olmazsa bir süre için rakipsiz kalmış oldu. Osmanlı Hükümeti bağcılığı aktif olarak destekleme kararı aldı.
Kaynaklar:
Celal Aybar; Osmanlı İmparatorluğu’nun Ticari Muvazenesi
SOLAK; İbrahim," Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Anadolu’da Meyve ve Sebze Üretimi
Scherzer, Karl von.; İzmir 1873, Çev. İlhan Pınar
Önsoy; Rıfat, Türk-Alman iktisadi münasebetleri (1871 1914
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.