Takip Et

SON DÖNEM OSMANLI TARIM POLİTİKALARI-1

Bir ülkenin tarım politikalarının belirleyicisi devlet, hükümet ve tarımla ilgili sivil toplum ve mesleki örgütlerdir.

Bu belirlemenin sonucunda, ülke halkının beslenme ölçütleri, tüketicinin gelecek nesillerinin sağlığı ve üreticilerin refahı belirlenir.

Türk toplum ve devletleri yerleşik düzene geçmeden önce toplayıcılık, avcılık ve hayvancılık süreçlerinde dahi bazı gelenek, teamül ve yasalarla yaşadıkları dönemlerde beslenmeyi ve besin tedarikini kurallara bağlarken yerleşik (toprak tarımı ve bitkisel üretim) dönemlerinde gelenek ve teamüller yerlerini devletin yasalarına bırakmıştır.

“Askeri ve mali yapısını toprak düzenine dayandıran Osmanlı Devleti için tarımsal üretim her zaman önemli bir mesele olmuş ve düşence hayatında yer bulmuştur. Osmanlı devlet adamları tarımsal üretime uzun vadeli vergi gelirlerinin teminatı gözüyle bakmış, tarımsal üretimin devamlılığını sağlamak adına farklı tedbirler almaktan kaçınmamışlardır.”

“XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı iktisat düşünürleri mali meselelerin yanı sıra ülkenin nasıl kalkınacağı, halkın nasıl zenginleşeceği gibi sorularla ilgilenmiş ve bu sorulara ekseninde tarıma farklı açılardan yaklaşmaya başlamışlardır.”

“Fakat özellikle Tanzimat Fermanı’nı takip eden süreçte Osmanlı devlet adamları ve aydınları Avrupa’da kabul gören klasik iktisat yaklaşımının etkisi altına girerek önceki merkantilist fikirlerini terk etmişlerdi. Klasik iktisat yaklaşımına göre nasıl ki her birey kendisi için en karlı ekonomik faaliyeti sürdürerek zenginleşiyorsa, her ulusta kendisi için en karlı üretim alanına yönelerek zenginleşirdi. Uluslar serbest ticaret ortamında en yatkın oldukları ürünleri üretip birbirlerine sattıkları takdirde hep birlikte gelişirlerdi. Bu bağlamda Osmanlı ülkesi tarım bakımından pek elverişli bir konuda bulunuyordu, tarıma elverişli toprakları Osmanlı Devleti'ni kısa sürede tahıl ambarına dönüştürebilir, ülkeyi kalkındırabilirdi. Buna göre Osmanlı Devleti tarımsal üretimini artırarak elde ettiği fazla ürünü yurtdışı pazarlara satmalı ve kazandığı sermaye ile ticari bağlarını daha da güçlendirecek altyapı faaliyetlerine girişmeliydi. Bu şekilde ülke ekonomisi güçlenecek ve sermaye birikimi ortaya çıkacaktı.”

“Osmanlı iktisat düşüncesinde bu yaklaşım kendisini 1840’lı yıllardan itibaren göstermeye başlamıştı.”

Dönemin milliyetçi görüşlü yazarlarına göre “Osmanlı Devleti ise sahip olduğu geniş bereketli topraklar ve ılıman iklim sayesinde pamuk ve incir gibi değerli tarım ürünleri üretebilirdi. Ürettiği tarım ürünlerini, diğer devletlere satarak ve ihtiyaç duyduğu mamul ürünleri onlardan satın alarak zenginleşir ve nihayet kendi fabrikalarını inşa edebilirdi. Bu yüzden Osmanlı Devleti için öncelikli kalkınma vesilesi tarım olmalıydı, ancak bundan sonra fabrikalaşma mümkündü.”

“Bu görüşe göre ekonomik kalkınma nihayetinde tarım üreticisinin zenginliği ile mümkün olabilirdi. Çiftçiler mallarını sattıkları ve devlete vergilerini ödediklerinde geriye kalan kazançla zenginleşiyorlarsa, bu hem ülkedeki yerli sermayeyi artıracak hem de imalatçılar ürünlerini satacakları bir iç pazar oluşturacaktı. Dolayısı ile tarımsal üretim kalkınmanın ilk ve en temel basamağını oluşturmaktaydı.”

Buna göre “Osmanlı Devleti muhakkak kendi sanayisini kurmalıydı. Yerli bir sanayi tarımsal üretimi daha da geliştirecekti. Bu fikri ilk ifade eden Osmanlı iktisatçılarından olan Serandi Arşizen, Tasarrufat-ı Mülkiye isimli eserinde kalkınmada tarımın önemini vurgulamakla birlikte yerli bir imalat sektörünün gereğini dile getirmekteydi. Arşizen Efendi’ye göre sağlıklı bir ekonomi tarım, sanayi ve ticaret sahaları arasındaki uyumla mümkün olmakta ve her faaliyet alanı bir diğerini desteklemekteydi. Bu bağlamda yerli imalat üretimi ülke tarımı için önemli bir talep merkezi yaratacağından hem tarımsal ürünlerin satılacağı iç pazarı destekleyecekti hem de tarımda kullanılabilecek alet ve edevatın ülke içinde üretimini sağlayarak bu gerekli malzemelere erişimi kolaylaştıracaktı. Böylelikle tarımın büyümesi ve gelişmesi daha mümkün olacaktı.”

Bu görüş özellikle 1908 sonrasında hâkim politika haline gelmiş İttihat Terakki tarafından oluşturulup geliştirilen bu politikalar Cumhuriyetin ilk altmış yılında -kesintiler olsa da- uygulanmış tarım, ana ekonomik güç ve en önemli kamu yararı olan sektör olarak belirlenmiştir.

Kaynak: Mert Can Erdoğan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türk İktisat Düşüncesinde Tarım ve Kalkınma 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.