Yerel seçimler yaklaşırken, samimiyeti sorgulanması gereken pek çok politikacı, çiftçi, üretici ve köylümüze “kendilerini ne çok sevdiklerini” ifade ederek, babalarının da çiftçi olduğunu ilave ederek, bu nedenlerden dolayı oylarını kendilerine vermeleri gerektiğini anlatmaya çalışacaklardır.
Hatta Kızılcaköy’deki çiftçinin zeytin, incir ve tarım topraklarını korumak amacıyla yaptığı eylemleri, sohbetlerinde “provokasyon” olarak niteleyen ve jeotermalin patronlarıyla kıyıda köşede buluşup saygı ve bağlılıklarını sunan bu çeşit politikacılar, Kızılcaköy’de dahi çiftçiyi ne kadar çok sevdiklerinden söz edeceklerdir.
Bu yazı dizimiz günceli olduğu kadar cumhuriyet tarihini de içermektedir ki politikacıların tarıma yaklaşımlarını irdeleyebilelim.
Önceki yazılarımızda siyasi parti dönemleri-politikacı, devletin tarıma yaklaşımı konularını ele almıştık. Sürdürüyoruz.
1950’li yıllara gelindiğindeyse her ne kadar tarıma yatırımlar artsa da köyde ve kırsalda yaşayan tarımsal işgücünün kırsal kesimden kentlere doğru kaymaya başladığı dönemdir.
DP’nin en önemli tarımsal vaatlerinden olan toprak reformunun beklenilen başarıya ulaşılamadığı görülmektedir.
1960’lı yıllardan sonra ise 5 yıllık kalkınma planları hazırlanarak, tarımla ilgili faaliyetleri destekleyici politikalar benimsenmesi dönemsel bir başarıyı ortaya koymuş, ülkenin ekonomik büyümesi tarımsal büyümeye yansımıştır.Tarımsal büyüme de ekonomik büyümeyi tetiklemiştir. Ancak beklenen ölçüde büyüme sürekli olamamıştır.
Kalkınma planlarının hazırlanmasıyla birlikte tarım sektöründeki üretim artışı kısıtlı da olsa hızlanmış fakat uygulanan tarımsal politikalar, hedefleri tutturma ve çiftçi ve köylünün refahını sağlama konusunda başarılı olamamıştır.
Ne zaman ki devlet bütçesi bozulmuş, IMF ve Dünya Bankası‘na muhtaçlıklar başlamış, tarımın gerilemesi ve diğer sektörlere göre milli gelirden daha az pay alması ortaya çıkmıştır.
2000’li yıllara gelindiğinde ise Uluslararası Para Fonu (IMF) ile imzalanan anlaşmalar çerçevesinde izlenen tarımsal politikalar, tarımsal destekleme politikalarından vazgeçilmesiyle sonuçlanmıştır.
Hububat, tütün ve şeker pancarı fiyatlarının destekleme alımlarının kaldırılması, Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK), İstanbul Gübre Sanayi A.Ş. (İGSAŞ), Türkiye Gübre Sanayi A.Ş. (TÜGSAŞ), Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. (TŞFAŞ), Çaykur ve Tekel’in özelleştirilmesi, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası (TCZB)’nin yeniden yapılandırılması,devletin çiftçilere verdiği kredi sübvansiyonunun aşamalı olarak kaldırılması, IMF ve Dünya Bankası kararlarının uygulanması Türk tarımının zor dönemlerinin açılmasına yol açmıştır.
Sonuç olarak da uluslararası kurumlarla alınan kararlarda çiftçilere verilen ekonomik destek önemli aşağıya çekilmiş, tarımsal üretim maliyetleri, dünya tarımsal üretim maliyetlerinin üzerinde gerçekleşmiştir. Bununla beraber Türkiye’nin tarımla ilgili altyapı sorunları, girdi fiyatlarının yüksekliği, ortalama işletme büyüklüklerinin küçülmesi, sınırlı teknoloji kullanımı, gübre, tohum ve tarımsal ilaç fiyatlarının yükselmesine yol açmıştır.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.