Tarım arazilerinde üretilen ürünlerden alınan vergi anlamında olan öşür, onda bir anlamı taşımaktadır. Öşrün, aynı zamanda bir ibadet niteliği taşıdığı, arazinin zekâtı olarak değerlendirildiği ve sadece Müslümanlardan ve mülk araziden alınmaktadır.
Tarım ürünlerinden alınan seyrek de olsa, bazı hesaplamalarda farklı oranlara tabi de olsa genellikle yılık hâsılatın 1/10 olarak tahsil edilmekteydi. Özçelik’e göre bazı ürünlerin üretim miktarlarının belli sayılarla çarpımı öşür olarak alınmaktaydı (225).
Özel anlamı ile öşür vergisi, halkın ürettiği tarım ürünlerinden özellikle arpa, buğday gibi hububattan alınan vergidir. Tarım ürünleri dışında zaman zaman baldan da öşür vergisi alınmıştır.
Osmanlı toprak yönetiminde reaya denilen köylü ve çiftçi sınıfı devlet arazisinde kiracı durumundadır. Öşür de devlete ödenen tarla kirasının karşılığıdır.
Temettüat defterlerinde hane reisine, aşar rüsum-u bedel-i a'şâr-ı cehr, bedel-i rüsum-ı meyve, bedeli öşr-ü, aşar-ı kovan, adet-i ağnam ve asiyab şeklinde tahakkuk ettirilen vergilerin Osmanlı para birimi cinsinden dökümü yapılmaktadır (226).
Öşür vergisi ayni veya nakdi olarak ödenmekteydi. Arpa, buğday, darı, nohut benzeri dayanıklı ürünlerden ve pamuktan ayni olarak alınırken, sebze ve meyve gibi bağ, bahçe ve bostan gibi dayanıksız ürünlerden nakdi ve maktu olarak alınırdı.
Bu yüzden tahrir defterlerinde bağ, bahçe ve bostan ürünlerinden alınan vergiler “ber vech-i maktu” şeklinde kaydedilmiştir. Öşür ve hayvanlardan alınan ağnam vergisi, merkezi devletin en önemli gelir kaynaklarındandır. Tanzimat Fermanı ile birlikte, imparatorluğun farklı bölgelerinde farklı oranlarda toplanmakta olan öşür, her yerde gayri safi üretim üzerinden yüzde 10 olarak hesaplanmaktaydı. Devletin mali bunalımının yoğunlaştığı dönemlerde bu oran ise %15'lere kadar çıkıyordu (227).
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.