14. yüzyılda devlet haline gelen Osmanlılarda, Yörük-Türkmen boylarının köylere ve büyük şehirlerin etrafına yerleşmeleri ile beraber tarım ekonomisi de kendiliğinden devletin iktisadi hayatında varlığını hissettirdi.
Osmanlıda devletin kayıtlarının yer aldığı “Tahrir Defterleri” bilgilerinden tarım nüfusunun ne kadar geniş, iktisadi faaliyetlerinin de ne derece etkili olduğunu görmekteyiz.
Osmanlı devleti çiftçileri, üretim miktar, biçim ve aile düzenlerini ve medeni durumlarını da dikkate alarak, arazi büyüklüğüne göre çift, nîm çift, bennak, caba, kara, mücerred gibi sınıflara ayrılarak vergilendirilmişlerdir.
Tüm tarım toprakları padişahın kabul edilmiş, çiftçiler ve köylüler bu toprakların kiracısı olarak konumlandırılmıştır. bu toprak sistemine mir-i arazi denilmektedir. Mir-i arazi rejiminde toprağın çıplak mülkiyet hakkı devlete aittir.
Çiftçi ve köylü topraktaki tasarruf hakları karşılığında devlete vergi ödeme yükümlülüğüne sahiptir. Bu vergilerin toplanması makam ya da kişilere belirli görevler karşılığında bırakılmıştır.
Geliri 100 bin akçeden fazla olan”has” adındaki dirlikler olup en üst düzeydeki devlet yöneticilerine tahsis edilmişlerdir. Has sahipleri tımardan farklı olarak her beş bin akçe için 1 asker hazırlamakla yükümlü kılınmışlardır. Geliri 20-100 bin akçe arasında olan ikinci derecedeki emirler, beyler ve sancak beylerine verilen “zeamet” adındaki dirliklerdir. Zeamet sahipleri (zaim) de her beş bin akçe için 1 asker hazırlamakla yükümlüdürler.
Ekonomik açıdan toprakları rasyonel bir şekilde işleterek hububat üretiminin ara verilmeksizin sürdürülmesini amaçlayan tımar sistemi ise, Osmanlı tarımının temelini oluşturmuştur.
Mir-i arazi sistemi, köylüyü her türlü doğal ve toplumsal tehlikeler karşı da koruyan bir sistem olmuştur. Toprağı kiralayan ve işleyen çiftçiye de (reaya) tanınan haklar Osmanlı toprak düzeninde en önemli konulardan biri olmuştur. Tımarından memnun olmayan bir reaya şikayet etme hakkı verilmiştir. Bir reayanın ölümünde toprak belirli önceliklere göre mirasçılarına belirli bir ölçeğin altına düşürülmeden ya da genişletilmeden devredilmiştir. Ancak, köylünün toprağını terk edemez yükümlülüğü ile bir anlamda özgürlüğü sınırlandırılmış, terk ettiğinde ise geri getirilmiştir. Aynı zamanda toprağını nadas dışında 3 yıl üst üste işlemeyen çiftçiden “çift bozan” veya “leventlik akçesi” adı altında toprağın boş kalmasından doğan zararları ödemek için vergi alınmıştır (*)
(*)Fahri Yavuz, Türkiye’de Tarım.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.