Selçuklu döneminden itibaren Türk tarımında değişik yasa ve uygulamalarla tarım desteklenerek devlet ve imparatorluk ekonomisi düzene konurken tarımsal üretimin sürekliliği sağlanmıştır.
Osmanlı döneminde de birçok yüksek oranda tarım ekonomisine sahip imparatorluk da aynı yoldan giderek tarımı kollamıştır.Ancak gerileme dönemlerinde bozulan mali düzeni düzeltmek amacı ile devlet vergi muhattabı olarak daha çok üreticiyi ve çiftçiyi esas almıştır.Özellikle “muhasıllık” döneminde Türk çiftçisi en zor dönemlerini yaşamıştır.
Tanzimatla birlikte tarımda bazı modernleşme adımları atılmış,bu yenileşme süreci günümüze kadar gelmiş ancak ne tarım kesimi memnun edilebilmiş ne de tarımsal üretimin sürekliliği garanti edilebilmiştir.
“Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren uygulanan neo liberal serbestleşme stratejileri ve AB baskıları sonucu devlet, tarım sektöründen giderek çekilme eğilimine girmiş, tarım adeta sonuncu sınıf bir sektör haline getirilmiştir.
Özellikle 2000’li yıllarla birlikte tarım politikaları farklı bir boyuta girmiştir. 1932 yılından 2000’li yıllara kadar uygulana gelen fiyata dayalı destekleme yöntemi olan destekleme alımları WTO, IMF ve WB’nin yönlendirmeleriyle şekil değiştirmiştir (Doğruel vd., 2003, s. 621).
2000 yılı ve öncesinde uygulanan Pazar fiyat desteği ile üretici gelirlerinde istikrar sağlanamamış, dünya fiyatları üzerindeki destekleme alım fiyatları uygulamalarının bazı ürünlerin ekim alanlarının aşırı genişlemesine, bu ürünlerde üretim fazlalarının oluşmasına neden olmuştur. Bu durum, devletin fazla alım yapmasına ve stok maliyetinin artmasına yol açarak bütçeye ağır yükler getirmiştir (TUSİAD, 2005).
Destekleme alımları biçiminde uygulanan tarımsal destekleme politikaları, iç politikalar yönünden IMF’nin denk bütçe kısıtına, dış politikalar yönünden de ticaret saptırıcı politikaları ile WTO’ nün engeline takılmıştır.
Tüm bu olumsuzlukları gidermek üzere yeni bir tarımsal destekleme aracı olan Çiftçilere Yönelik Doğrudan Gelir Desteği uygulaması bir pilot çalışma olarak başlatılmış ve bu uygulamanın 2001 yılında ülke genelinde yaygınlaştırılması sağlanmıştır. 2000’li yıllarda uygulamaya konulan DGD politikası da tarım sektörünün sorunlarına çözüm üretememiştir. Bu nedenle 2008 yılından itibaren verimliliğe ve bölgesel ürün desenine göre destek verilmesi gündeme getirilmiştir. Uygulamada olan prim sistemi de alan bazlı desteklere dönüştürülmüştür.”
Desteklemelerin amaçlarından birisi de benzer ve aynı ürünlerde rakip ülkelerle milli üreticiyi rekabet açısından desteklemektir.Ancak,” AB ülkelerinde (diğer destekler hariç) dekara yaklaşık 30- 115 Euro olarak uygulanan bu destekleme ülkemizde sadece yaklaşık 10 Euro altında gerçekleşmektedir. Kaldı ki AB diğer tüm destekleme araçlarını da (girdi desteği, fiyat desteği, vb.) bunun yanı sıra uygulamaktadır (OECD, 2011:47).
DGD, WTO’ nün, tarımsal destekleme aracı olarak tanımlamasına karşın, IMF’ye verilen niyet mektuplarında da belirtildiği gibi tarımsal destek olmayıp bir yoksulluk yardımıdır (Günaydın, 2003, s. 143).
Bugün uygulanan şekliyle üretimle ilişkilendirilmemiş bu destekleme modeli ile ne üretim planlanabilir, ne verim, ne de verimlilik artışı sağlanabilir. Hatta kimi yerlerde DGD üretici olmayan arazi sahiplerine verildiğinden üretime yönlendirilememektedir.”
Kaynak: E. Aktaş – M. Altıok – M.Songur
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.