Ülkemiz ekonomik anlamda zor bir dönemden geçmektedir.
Bu sorunun temelinde dış etkiler, finans sisteminin kırılganlığı ve mali politikalar yatarken çözümü de topyekûn üretimden, tarımdan, tarımsal üretim ve ihracattan geçmektedir.
Tüm dünyada, son yıllarda gıda fiyatlarında meydana gelen fiyat artışları arz-talep dengesinin bozulmasından ortaya çıkarken Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi kurumlar gıda fiyatlarındaki artışların tarımsal ürünlerin arz ve talebinde meydana gelen değişmelerden kaynaklandığını raporlarında açıklamakta ve vurgulamaktadırlar.
Ancak ülkemizde durum farklıdır. Arzı etkileyen unsurlar, artan yakıt fiyatlarına paralel olarak başta taşıma ve gübre, zirai ilaç ve diğer girdilerdeki maliyet kalemlerindeki artışlara orantılı olarak artması gerekirken ham madde konumundaki, üretici elinde bulunan yaş ve kuru gıdada artış gerçekleşmemektedir. Ne zaman ki tarım ürünleri fiyatları tüccar, market işletmecisi ve pazarcı eline geçti, o zaman astronomik rakamlara ulaşmaktadır. Batıda ve gelişmiş ülkelerde gıda fiyatlarının belirleyicisi olan arz-talep dengesi Türk ekonomisi içinde fazlaca bir anlam ifade etmemektedir. Üretim miktar ve kalitesi ne olursa olsun fiyatların belirleyicisi aracılar olmaktadır.
Girdi maliyetlerindeki yükseliş, girdi kullanımını azaltarak tarımsal üretimin azalmasına yol açmaktadır. Ülkemiz de şu anda tam bu noktadadır. Gıda fiyatlarını belirleyen işletme ve sanayici tarım ürünleri fiyatlarını keyfince etiketlerken üreticiye sağladığı girdileri de döviz kurlarının seyrinin hilafına yüksekte tutmaktadır.
Şu anda mevsimi yaklaşırken kimyasal gübre, zirai ilaç, bitki besleme ürünleri, fide, fidan vb. girdiler sezon başı fiyatlarının %35-75 üzerinde seyretmektedir.
Bu fiyatlarla üreticinin bu girdileri temin etmesi imkansızdır. Bu imkansızlık da verimde düşüklüğe, kalitesiz ürüne, ihracat miktarının ve ihracata arz edilecek miktarın düşmesine, yıllık ihracatın döviz bazında gerilemesine neden olacaktır. Sonuçta da cari açığa dayanarak bütçede telafi edilemeyecek sıkıntılara yol açacaktır.
Yine bu açıdan ele alındığında üreticinin kredilere en çok ihtiyaç duyduğu ve duyacağı döneme girmekteyiz. Özellikle bankalar küçük üreticilere verilen kredileri azaltmakta, kredi temininde ek teminatlar talep etmektedirler. Kredi kullanamayan üreticiyse ister istemez üretim kapasitesini daraltma yoluna gitmektedir.
Küçük üreticilerin tarımsal faaliyetlerine devam edebilmelerini güçleştiren bu durum, bir yandan kredi temin edememe diğer yandan vadesi gelmiş kredileri geri ödeyememe durumu Türk üreticisini zor durumda bırakmıştır.
Çözüm ise –imkansız da deseniz- başta sanayici, müteahhit ve diğer sektör erbabında olduğu gibi tüm çiftçilerin tarımsal amaçlı borçlanmalarının faizleri ile beraber tamamen silinmesidir.
Yapılandırma, taksitlendirme, kredi kartları borçlarını kamu bankalarınca yapılandırma gibi günübirlik tedbirler üreticiye kazandırmamakta borcunu ve faizini katlayarak artırmaktadır.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.