Türk tarımının en önemli sorunun milli gelirden hak ettiği payı alamamasıdır. Ülke nüfusunun yaklaşık üçte birine yakın bölümü tarımsal ya da kırsal alanda yaşıyor olduğu halde milli gelirde tarımın yeri ancak % 8 – 10 düzeyindedir. Türk tarımı hala yoğun-emek gerektiren bir sektör olup makineleşmesini tam anlamı ile tamamlayamadığından daha fazla payı hak etmesi gerekmektedir.
Türkiye’de tarım sektöründe geleneksel olarak göze çarpan eğilim ve üretim biçimi, küçük çapta üretim ve küçük parçalardan oluşan toprak dağılımı ve verim düşüklüğüdür.
Türk tarım kesiminde nüfus artış hızı ülke ortalamasının üstündedir, Bu artış hızı da-her ne kadar 5403 sayılı yasa ile bazı düzenlemeler getirilmiş olsa da- miras yoluyla toprakların küçülmesine sebep olmakta ve kente olan göçü hızlandırmaktadır. Mevcut arazi yapısı ve bu arazilerden elde edilen gelir hanelerin geçimini sağlamaktan uzak olduğundan küçük parçalara bölünmüş yaygın toprak yapısı maliyetleri yükselterek tarım üretiminde verimsizliğe yol açmaktadır.
Bugün tüm dünyada tarım ve hayvancılıkta da bir modernleşme,makineleşme,ileri teknolojilerden yararlanma ve dönüşüm ortaya konulmaktadır.
Tüm gelişmiş dünya ülkeleri Tarım sektörü günümüzde artık yeni teknoloji ile ve çağdaş ekonomik normlarla en yüksek ve ilk tercihle geliştirilen bir sektör durumunda olup tarım sektörünün hızla değişimi için ülkemizde de ağır aksak sürmekte olan küçük ve verimsiz tarım arazilerinin toplulaşması ve yeni teknolojilerle buluşması kaçınılmazdır.
Tarımsal üretimin doğal koşullara bağlı olması, riskleri artırmakta ve belirsizlik unsurlarını güçlendirmektedir,
Tarımda arz ve talep esnekliğinin sürekli katı olması ve üretim sürecinin diğer sektörlere göre uzunluğu, tarımsal desteklemeleri ve tarıma dayalı sanayilerin ve endüstrilerin yoğunlaşmasını gerekli kılmaktadır.
Tarım sektörünün özelliği gereği desteklemeye muhtaç olması, bu desteklemelerin aynı zamanda milli ekonomilere ve mali portrelere doğrudan yansıması gerçeği pek çok ülke tarafından kabul edilerek, çeşitli destekleme ve koruma tedbirleri uygulanmaktadır. Ancak ülkemiz bu açıdan diğer ülkelerin oldukça gerisinde kalmıştır.
Özellikle, 1980’lerden sonra dünya gıda ve giyim ihtiyacındaki artış,dış ticaretteki gelişmelere,değişen uluslar arası şartlar yeni fırsatları yaratırken, tarım ve gıda sektöründe farklı yaklaşımlar ve ve her bakımdan yenileşme ve çağa ayak uydurma gerekliliğini gündeme gelmiştir. Ancak bu alanda ilk adım ve düzenlemeleri kamu sektörünün atması gerekirdi ki Türkiye bu açıdan geride kalmıştır.
Bundan dolayı Türk tarımı,tarıma dayalı sanayi ve Türk tarım ürünlerini dünya pazarlarına ulaştıran sektörler,Dünya Ticaret Örgütü kuralları karşısında zorlanmaktadırlar.
Türk tarımı en kısa dönemde tarım reformları çerçevesinde değişerek, ülkelerin önemli ürünlerde kendine yeterli olma politikaları yanında karşılaştırmalı üstünlüğe sahip ürünleri yetiştirmeleri ve dünya piyasaları fiyatlarına uygun politikalar geliştirmelidir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.