Baharı yaşadığımız şu dönemde iklim-tarım ilişkilerini ele almak istedim. Çünkü iklim değişikliklerinin tarıma etkisinin en fazla görüldüğü bir mevsimsel döneme girmekteyiz.
Son yıllarda doğal afetler günlük ve alışılmış bir olay haline gelmeye başladı.
Bu afetleri aşırı yağış, dolu, taşkın, don, aşırı sıcak, fırtına, hortum başlıkları altında toplayabiliriz.
Nedenlerini araştırdığımızda ise karşımıza iklim değişikliği, dolayısıyla küresel ısınma çıkmaktadır.
Peki, tarımsal ve sosyal hayatımızı nasıl ve ne kadar etkilemektedir?
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) 2015 yılı Mayıs ayı içinde tamamladığı genel kuruluna sunulan ve Türk tarımı için başlı başına bir şaheser ve başvuru kitabı durumunda olan “ZİRAİ VE İKTİSADİ RAPOR, 2011-2014”, bu alanda da ayrıntılı bilgiler vermekte. Bu rapora dayanarak bu konuya açıklık getirmeye çalışacağız.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği ile ilgili ilk kavramların ortaya çıkması, 1950’li yıllara rastlamaktadır. Buna paralel olarak bu alanda ilk meteorolojik veriler de toplanmaya başlamıştır. Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli gibi kuruluş ve forumlar, özellikle 1988 yılından itibaren geniş çaplı ve çok geniş bir zaman dilimini içeren araştırmalarında son 60 yıldaki küresel ısınmanın, son bin yıldaki ısınmadan daha fazla olduğunu ortaya koymuşlardır.
Bu rapora göre son otuz yılda on yıllık süreçler halinde alınan ölçümler, her on yılın bir önceki on yıldan daha sıcak olduğunu göstermektedir. İçinde bulunduğumuz kuzey yarım kürede 1983-2012 yılları arasındaki dönem son 1400 yılın en sıcak dönemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
20. Yüzyılın başından 2012 yılına kadar uzanan süreçte iklimde 0,9 C0’luk bir ısınma görülmüştür ki bu hiç de küçümsenecek bir rakam değildir. Olası en kötü senaryolara göre kutuplardaki buzların ve yüksek dağ silsilelerindeki buzulların erimesi zaman içinde daha da vahim sonuçlara yol açacak ve hatta daha ileri bir görüşe göre de Sibirya’da bulunan buzların ermesi ile bataklıkların altında bulunan milyarlarca ton metan gazı serbest kalarak atmosferimizi solunamaz hale getirecektir. Bu da insanlığın sonu demektir.
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin raporuna göre atmosferdeki karbondioksit birikimi sanayi öncesi döneme göre hızla artarak orman alanlarının daralması, buzulların küçülmesi, ağaçlarda ve yeşil alanlarda kurumalar, denizlerde mercan alanlarının bozulması ile ortaya çıkmıştır. Bu belirtiler ise en fazla oranda içinde bulunduğumuz Akdeniz Havzası’nda görülmüştür.
Son yıllarda Büyük Menderes ve Meriç başta olmak üzere ırmak taşkınları, dolu, hortum, aşırı sıcak ve yağışlar, fırtınalar insanımızı iyice korkutmaya başlamıştır.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün sosyal hayatımızı ve tarımımızı etkileyen afetlerle ilgili tespitleri daha fazla endişe vericidir.1940-2008 yılları arasındaki süreçte afet ve beklenmeyen iklim olaylarının istatistiği ele alındığında 1963 yılında bu tanıma giren 329 olay tespit edilirken,2009 yılında 461, 2010 yılında 555, 2011 yılında 324, 2012 yılında 538, 2013 yılında 461 olay gerçekleşmiştir.
Kısacası son beş yılda gerçekleşen 2 bin 339 beklenmeyen iklim olayı ve afet gerçekleşmişken bunların yıllık ortalaması 467 olmuştur. Bu da yaklaşık olarak afetlerde yüzde 30 artış anlamına gelmektedir.
Yarın devam edeceğiz.
NOT: ZİRAİ VE İKTİSADİ RAPOR, 2011-2014,TÜM TARIM VE TARIM EKONOMİSİ İLE İLGİLENEN Ziraat Mühendisi, ekonomist, siyasetçi, finans kesimi için önemli bir başvuru kaynağı olup TZOB’dan temin edilebilir.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.