Cumhuriyetin ilk altı yılı ne kadar zor ve sıkıntılı olsa da Atatürk’ün üstün devet adamlığı ve özellikle 1929 Dünya Ekonomik Buhranına rağmen çok yoğun yatırımlar yapma ve ülkeyi hızla kalkındırma çabalarının sonucu olarak tarımda belirgin iyileşme ve kalkınma süreci başlamıştır.
1930 – 1940 yılları arasında Türkiye’de TMO’nun önemli bir kurum haline gelmesi hububat üretiminin vardığı düzeyi açıklamak için yeterlidir.
Her ne kadar sanayileşmeye verilen önem hızla artsa da,ortaya konulan sanayi tesislerinin önemli bir bölümü tarımsal tedariğe dayalı kuruluşlar idi.
Bu dönemde nüfusun büyük bir kesimi kırsal alanda yaşamakta dolayısıyla Türk ekonomisinde tarıma yönelik politikalar hükmet ve devletin birinci derecede esas ilgi alanı durumundadır.
Bu sayede emeğin büyük kısmı tarımda istihdam edilirken yeni kurulan sanayi tesisleri de göze görülür miktarda istihdam yaratmaktadır.
Bu dönemin özelliklerinden birisi de milli ekonomik politika hedeflerinin oluşturulmasıdır.
Bu politikalar, tarımdan üç ayrı hedefin yerine getirilmesini arzulamakta idi.
• Milli iaşeyi sağlamak,
• Milli sanayiyi gerekli hammaddelerle beslemek,
• Ülke ihracatını artırarak sanayii kalkınmasının ihtiyaç duyduğudış parayı sağlamaktır.
İlhan Tekeli ve Selim İlkin’in, “Uygulamaya Geçerken Türkiye’de Devletçiliğin Oluşumu”,
Adlı eserlerinde belirttikleri gibi ;
“İncelenen dönemin mevcut yapısı izlenebilecek politikalara çeşitli kısıtlamalar getiriyordu. Türkiye topraklarının 1930’lu yıllarda %10,9 tarla arazisi, %2,6’sı bağ ve bahçe, %15,0’ı tarım yapılabilecek yedek arazi, %31,1’i orman ve çalılık, %13,1’i mera ve çayır, %27,3’ü tarıma elverişli olmayan arazi olarak hesaplanmıştır. Bu durumda Türkiye’nin tarım yaptığı araziden daha fazla kullanılabilecek araziye sahiptir. Tarımsal üretimde kıt olan kaynak emek ve sermayedir.”
Bu dönemin en önemli özelliği bütün önlemlerin istenen sonuçları vermekte olmasıdır. Büyük bir köy ekonomisi olan Türkiye ekonomisi, yavaş da olsa modern bir görünüme girmekte, alt yapısı ve kurulmakta olan endüstrisi ile parlak bir geleceğe yönlendirilmekteydi. Büyük ümitlerle uygulamaya konan 1. Beş Yıllık Sanayii Plânı (1933–1937) yüzde yüz oranında gerçekleştirilmiştir.31 1935–36 senesinde 1.300 milyon lirayı bulan gelirimizin %70’i ziraat ekonomisinin muhtelif faaliyet branşlarından elde edilmiştir.
Ömer Lütfi Barkan’ın görüşüne göre;
“1937 senesinde ziraat ekonomisinin temin ettiği ihracat, genel ihracatımızın %93,6’sı idi. Bu rakamlar bize gerek normal ihtiyaçlarımızı ve gerekse sanayileşme planlarımızın gerektirdiği araçları, hariçten ancak tamamen zirai mamullerimizle alabileceğimizi göstermektedir.”
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.