Selçuklu dönemi Andolu’da Türk tarımın başlangıç devresidir.
Toroslar’dan ve Karadeniz sahillerine kadar geniş bir alanda akın yapan Türkler otlak arıyorlardı. Kendilerinden önceki yerleşiklerin tarlaları bozup, otlak yapıyorlardı. Çünkü hayvancılık dışındaki tarım biçimlerini tanımamakta, önceliği hayvancılığa vermekteydiler.
Bu durumda Rum köyleri boşaldı. Rumların kimi adalara, kimi batıya ve İstanbul’a göçtüler. Doğu Roma ordusu çekildikçe, Rum köylüler de çoğu zaman gönüllü olarak ordu ile birlikte çekildiler. Anadolu Selçukluları Doğu Roma’nın elinden aldıkları topraklarda miri toprak rejimini kurdular. Büyük toprak sahipleri ve hatta normal köylüler de, Türkler gelince topraklarını bırakıp kaçmışlardı. Bazen de Bizans imparatoru, ordu ile birlikte köyleri boşalttırmıştı. İmparator Mihail zamanında Kayseri, Sivas ve Amasya boşaltılıp, buranın halkı Balkanlara taşındı.
Ancak Haçlılar gelince iş ters döndü. Haçlılar ve özellikle Doğu Roma kuvvetleri, Türkleri içerlere doğru sürdüler. Bu sefer acımasız bir Türk kıyımı başladı. Bir kent devleti olan Selçuklu Devleti, tarıma muhtaçtı. Rum köyleri boşalınca tarım ürünleri de azalmıştı. Türkler ekip biçmeyi bilmiyorlardı. Selçuklu devleti kaçanları geri döndürmeye ve Rum köylüleri kazanmaya büyük önem verdi. Bunun için de köyleri ve köylüleri Türklere karşı korumaya başladı. Türkler Anadolu’ya geldiler ama toprağa yerleşmediler. Onlar göçebeydi, öyle yaşamaya devam etmek istiyorlardı. Ancak Türkiye Orta Asya değildi. Anadolu’da göçebelik değişmeye başladı. Uzun göçlerin yerini çok uzun olmayan yazlık (yayla) kışlık göçler aldı. Deve sürüleri de artık yoktu, şimdi koyun sürüleri ile birlikte göç ediliyordu (177).
Selçuklular, Orta Asya'dan göçle gelen Türkleri; meşguliyetlerine uygun olan yerlere (Örneğin: Esnaf ve sanatkârları şehirlere, çiftçileri ovaya, bahçe tarımı yapanları dere kenarlarına) ve genelde de boy olarak topluca yerleştiriyordu veya bir bölgeyi fetheden komutana orasını tahsis edip, boyunu da buraya iskân ediyor, İçişlerinde geniş yetki ve serbesti tanıyarak bu beyi, bölgenin yöneticisi ve uç beyi olarak görevlendiriyordu.
Büyük toprak sahipleri de zaten arazilerinde değil kentlerde ve özellikle İstanbul’da oturuyorlardı. Anadolu Selçukluları ile başlayan bu miri topraklar, ileride Osmanlı İmparatorluğunda Osmanlı yönetiminin en belirli niteliklerinden biri olacaktır. Ancak bu, buradaki düz söyleyiş gibi her yerde ve tıpatıp aynı değildir. İlk anda gözüktüğünden biraz daha dolaylı ve karışıktır. Türkmenler ekili arazileri otlaklara çevirdikçe, miri uygulamada tarihsel kökeni ve pratik uygulaması açısından kolaylaşmıştır. Halkın ve ordunun temel gereksinmesini oluşturan buğday, arpa gibi üretimleri garanti altına almak, korkunç açlık dönemlerinin gelmesini önlemek, miri toprak rejiminin en önemli nedenidir. Türk topluluklarına belli araziler (yazlak, kışlak, göç yolları, çayırlar…) tahsis edildi ama bu toprakların yönetimi Türklere bırakılmadı. Buralar Türkleri denetim altında tutmak ve vergileri toplamakla yükümlü, merkeze bağlı askeri komutanlara bırakıldı. Türkmenlerin (Türklerin) aktif olduğu topraklardaki Hıristiyan çiftçiler Türklerin denetiminden çıkarılıp, merkezin denetimine alındı. Türkmen toplulukları (Türkler) belli başlı tarım alanlarının dışına itilmişti. Bu dönemde Türkler hayvancılığa devam ediyorlardı. Bunların hayvancılıktan tarımcılığa geçişi çok yavaş olmuştur. XIII. Yüzyılda bile hala tarım yapanların büyük çoğunluğu da yerli halktı. Miri topraklar genellikle yerli halkın tarım yaptığı arazileri kapsıyordu (178). (NAİM ÖZDAMAR-DENGE YAZAR VE BUHARKENT MUHABİRİ)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.