Takip Et

2. DÜNYA SAVAŞI YILARINDA TÜRK TARIMI VE GELİR VERGİSİ-1

Gelir Vergisi: Toprak mahsulleri vergisinin 1946 yılında kaldırılmasıyla fiili olarak 1925’de aşarın kaldırılmasıyla yaratılan duruma geri dönülmüş oldu. II. Dünya Savaşı sonrası, Türkiye’nin modern bir gelir vergisine kavuşturulması konusu ele alındığı sırada, tarımsal faaliyetlerden elde edilen gelirlerin de bu vergi sistemi içinde yer alması düşünülüyordu. Bu nedenle, 1946 yılında TBMM’ne sunulan ilk Gelir Vergisi projesinde, tarımsal gelirlerin de Gelir Vergisi konusu içinde ele alındığı görülmektedir (393).

1946 Gelir Vergisi Kanun projesi, gerçekte tarımsal kazançların vergilendirilmesini kabul etmekle birlikte, tarım kesiminin çoğunu hesap tutmayı bilmedikleri için tarımsal kazancın tam ve doğru olarak tespitinin adeta imkânsız bulunduğu gerekçesi ile “küçük ziraî kazançları” vergiden muaf tutmuştu. Bu projeye göre, “küçük ziraî kazançlar muafiyeti” arazi vergisi değerine ve tarımsal kazancın belirli bir seviyeyi bulup bulmadığına göre tayin ediliyordu. Projeye göre, arazi vergisi kıymetleri 20.000 liradan aşağı olanlar ile arazi vergisi kıymeti bu miktarı aşanlardan tutacakları hesaba göre bulunacak zirai kazançları, 3000 liraya ulaşanlar vergi kapsamı dışında kalıyordu. Daha yüksek gelire sahip olan çiftçilerin ise kazançlarının 3000 lirayı aşan kısmı vergilendirilecekti. Gelir Vergisine tabi tutulacak tarımsal kazanç, tahsil edilmiş hasılat ile ödenmiş veya götürü olarak tespit edilmiş bulunan masraflar arasındaki fark olacaktı.Bu gelir vergisi projesi tarımsal gelirleri de vergilendirmekle verginin umumiyet ve adalet prensiplerini gerçekleştirmiş oluyor, diğer taraftan “küçük ziraî kazançları” vergiden muaf tutarak mükellefin hoşnutsuzluğunu büyük ölçüde önlüyordu (394).

1946 Gelir Vergisi Projesi bir süre sonra hükümet tarafından geri alınmış ve yerine 1947’de yeni bir proje sunulmuştur. 1947 Gelir Vergisi Projesinde zirai kazançlar gelir vergisinden istisna edilmiştir (Yaşa, 1965: 202). 1949’da kabul edilen Gelir Vergisi Kanunu’nun esasını oluşturan bu projeye göre, tarımsal kazançların vergiden muaf tutulmasına gerekçe olarak; 1. Zirai gelirin tespitindeki güçlükler, 2. Götürü usulde toplanacak vergiden elde edilecek hasılatın düşük olması, 3. Çiftçi sınıfı fakir olduğu için çiftçinin büyük çoğunluğunun en az geçim indirimi nedeniyle bu verginin dışında kalacağı gösteriliyordu (395).

Hükümet ve Karma Komisyon tarımsal kazançların gelir vergisinden tamamen istisna edilmesinin doğru olmadığını, bu istisnanın yalnız küçük kazançları kapsaması gerektiğini kabul etmiştir. Bununla birlikte ülkede tarım kesiminde defter ve kayıt tutma alışkanlığının yerleşmemiş olması ve yönetim bakımından da teknik güçlüklerle karşılaşılmasının muhtemel bulunması gibi düşünceler ile, tarımsal kazançların tümüyle gelir vergisinden muaf tutulması görüşünü savunmuşlardır. TBMM de kanun tasarısı üzerinde pek tartışmadan hükümetin görüşünü onaylamış ve Gelir Vergisi Kanununun 19. Maddesi ile tarım kazançları için istisna hükmünü kabul etmiştir. 9 Haziran 1949 tarihinde yürürlüğe giren 5421 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’na göre, vergiden muaf olan tarımsal faaliyetler şunlardı: “Tarım faaliyeti arazide ekim, dikim, bakım ve yetiştirme yollarıyla nebat, orman, hayvan ve hayvan mahsulleri istihsaline, yetiştiricileri tarafından muhafazasına, taşınmasını ve bunların dükkân ve mağaza açılmaksızın satılmasını ifade eder. ... (396). (NAİM ÖZDAMAR-DENGE YAZAR VE BUHARKENT MUHABİRİ)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.