Dünyayı sadece yaşadığımız yerden ibaret zannedip, herkesin bizimle aynı şekilde düşündüğüne ve hadiselere bizim gibi baktığına inanmak en büyük yanılgılarımızdan biridir. Oysa ki her milletin kendine özgü bir kültürü, inancı ve bakış açısı vardır...
Bir toplumun ya da milletin yaşam tarzını, olaylar karşındaki tutumunu, sözlerindeki gerçek anlamı ve nihayet hayata bakış açısını kavrayabilmek için, o toplumun tarihsel geçmişinden gelen örf, adet ve geleneklerini iyi bilmek ve anlamak lazımdır. Bunlar bilinip kavranmadıkça, bırakın gelenek göreneği, bir toplumun dilini dahi öğrenmek oldukça zordur...
Bir sebepten ötürü son 1 aydır İngiltere'de yaşadım. Daha önceden toplantı ve sair görevler için birkaç kez bulunduğum bu ülkedeki son 1 aylık kalışım esnasında çevreyi, insanları, tarihi ve kültürü gözlemleme imkanı buldum. Bilginin paylaştıkça çoğaldığına olan inancım sebebiyle de, edindiğim bilgileri siz değerli okuyucularımla paylaşmayı uygun buldum...
Geçmişte dünyanın bir ucundan diğer ucuna kadar pek çok farklı ülkeyi sömürgesi altına alan ve kendi örf, adet ve geleneklerini bu ülkelere başarılı bir şekilde transfer eden İngiltere, bu yönüyle “güneşin hiç batmadığı ülke” olarak bilinir. Öyle ki İngiltere'den bağımsızlıklarını kazanmış ülkeler bugün bile hala İngiliz kültürünün etkisi altındadırlar...
Dünyadaki en önemli üç metropol şehrin tespiti konusunda bir anket yapılsa, eminim ki bu şehirlerden biri mutlaka Londra olacaktır. Seyrettiğimiz filmlerden edindiğimiz bilgilere dayanarak pek çoğumuz Londra'yı ışıl ışıl gökdelenlerle kaplı geniş yollara sahip bir şehir olarak hayal ederiz. Oysa ki bahsi geçen o koca koca gökdelenler Londra'nın merkezindeki sadece küçük bir bölgeye ait olup, şehrin çoğu bölgesindeki evler ya tek katlıdır ya da birkaç katlı. Planlı bir şekilde oluşturulan cadde ve sokakların iki yanlarında sıralanan evler neredeyse birbirlerinin tıpatıp aynısı gibidir ve geleneksel İngiliz mimarisinin izlerini taşımaktadırlar...
İngiltere'de beni en çok şaşırtan şeylerden biri yolların oldukça dar olmasıydı. Öyle ki bazı yollarda iki arabanın yanyana geçebilmeleri neredeyse imkansız gibi birşeydi. Buna karşın, bu dar yollarda ne bir çukur ne de herhangi bir bozukluğa rastlamak asla mümkün değildi...
Söz yollardan açılmışken isterseniz biraz da trafikten bahsedelelim;
Kurallar ülkesi olan İngiltere'de trafikte seyreden kirli ya da eski tek bir araç dahi göremezsiniz. Şehir içi yolların muhtelif bölümlerinde farklı hız sınırları olup, yol bomboş olsa dahi hiçbir surette bu sınırları aşamazsınız. Trafiğin çok büyük oranda kameralarla kontrol edildiği üllkede, yazılan herhangi bir trafik cezasının bedeli sadece maddi bir kayıp değil, pek çok kamusal hakkın da risk altına girmesi manasına gelmektedir. Öte yandan trafikte bilerek yapacağınız herhangi bir kural ihlali diğer insanlar tarafından çok büyük bir nezaketsizlik sayılmakta ve ciddi bir şekilde uyarılmanıza sebep olmaktadır. Son olarak, emniyet kemeri takmanın sadece sürücüler için değil yolcular için de mecburi olduğu, aksi durumun cezayı gerektirdiği de bilinmelidir...
Şehirler ne kadar kalabalık ve büyük olsalar da İngilizler yeşilden asla taviz vermiyorlar. Şehirlerin her yeri devasa ve düzenli parklarla kaplı. Bu ülkede olur olmaz yerlere ev yapamaz, hele gecekondu asla kuramazsınız. Evlerin neredeyse hepsinin çiçek ve ağaçlarla donatılmış bahçeleri mevcut.
Şehrin cadde ve sokakları ile evlerin bahçeleri yemyeşil olunca, doğal olarak şehir merkezlerinde bile pek çok türden hayvana rastlamak mümkün. Bu nedenle aracınızla otoyolda giderken bir ceylanı, parkta dolaşırken bir sincap ya da tilkiyi, Thames Nehrinde yaban ördekleri ile kuğuları, evinizin bahçesindeki ağaçta da papağanları görürseniz sakın şaşırmayın...
Kırmızı telefon kulübeleri, iki katlı kırmızı otobüsleri, Big Ben, London of Eye, Tower Bridge, Madam Tussaud Balmumu Müzesi, Hyde Park, Natonal Gallery, British Museum, Buckingham Sarayı ve daha pek çok turistik obje ve binasıyla meşhur olan başkent Londra'da neredeyse her mevsim yağmur yağıyornuş. Özellikle kış aylarında üzerinden sisli havanın hiç eksik olmadığı bu ülkede, aynı gün içerisinde üç mevsimi yaşamak sıradan bir hadise sayılıyormuş...
İngilizler düzenli spor yapan bir millet olup, yaz kış demeden günün her saatinde sokaklarda ya da park ve bahçelerde koşu yapan ve bisiklet süren, Tahames Nehrinde kano veya kayak yapan pek çok insana rastlamak olağandır.
Dünyanın pek çok yerinden gelen her renk, din ve milletten insanın harmanlandığı bir ülke olan İngiltere'de kimse kimsenin ne rengine, ne diline ve ne de kılık kıyafetine karışıyor. Bu ülkede, muhafazakar ve İslami kıyafetli olanla dekolte kıyafetli olanlar birbirlerinden hiçbir rahatsız olmadan huzur içerisinde yanyana yaşayabiliyorlar...
Bizde olmayıp İngiltere'de var olan bir başka şey ise 'charity'ler. Bağış yoluyla toplanan ikinci el kıyafet ve eşyaların satıldığı ve adım başı rastlanan bu dükkanlar toplumsal ve ekonomik dayanışmanın en güzel örneklerinden biri olup, bu dükkanlardan alışveriş yapmak da hiçbir surette ayıplanmamakta. Hatta duyduğuma göre, bazı insanlar bu dükkanlardan alışveriş yapmayı bir erdem sayıyorlarmış...
İngiliz kültüründe toplu taşıma araçlarına binerken veya bir mağazanın kasa kuyruğunda beklerken bırakın birilerinin önüne geçmeyi, buna yeltenmek bile çok büyük ayıp sayılmakta ve şiddetle kınanmaktadır. Kaldı ki görevli durumu farketmişse bunu yapan kişinin işini kesinlikle halletmediği gibi, sorularına bile cevap vermiyor. Bir diğer gözlemim ise, İngilizlerin bir ortamda konuşurken sözleri bitmeden konuşmaya girilmesinden hiç hoşlanmadıklarıdır...
İngilizlerin Dünyada en çok çay tüketen milletlerin başlarında geldiklerini biliyor muydunuz?
Çay bu ülkede açık ara en popüler içecek olup, porselen ve gümüş tabaklarda sunulan kek ve reçellerle servis edilen ünlü beş çayının çıkış yeri de İngiltere'dir. Çay konusundaki önemli bir hatırlatma da, İngilizler'in çayı sütlü sevdikleridir...
Bütün bu güzel özelliklerin yanında İngiltere ve İngilizler hakkında olumsuz sayılabilecek pek çok yön de bulunmaktadır. Bunlar başka bir yazının konusu olarak düşünüldüğünden, bu yazımızda İngilizlerin ve İngiltere'nin olumsuzluklarından bahsetmeyeceğiz...
Yazımızı Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'a ait yaşanmış bir hadise ile bitirelim;
Bir vesile ile Almanya’nın Berlin şehrine giden Mehmet Akif Ersoy’a seyahat dönüşünde “Avrupa nasıl?” diye sorduklarında, halen güncelliğini koruyan şu muhteşem cevabı verir;
"Ne olsun, gördüğüm kadarıyla işleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi"
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.