"Su hayattır" diye klişe bir söz vardır, ki herkes bilir.
Bu söz ne manaya gelir diye sorsam, pek çok kişi şu minvalde bir cevap verir;
İnsan vücut ağırlığının %65-70’ini oluşturan su, bütün canlı varlıklar için vazgeçilmez bir yaşam unsurudur. İnsan organizmasını oluşturan hücrelerin yaşaması ve fonksiyonlarını devam ettirmesi ancak su ile mümkündür. Çünkü su biyolojik bir çözücüdür, metabolizmanın düzenli çalışmasını sağlar, vücut sıcaklığının düzenlenmesinde önemli bir rol oynar, toksinlerin atılmasına yardımcı olur, cildin sağlıklı ve esnek olmasını yol açar...
Bu cevaba bakıldığında, suyun insan vücudu için gerçekten bir yaşam kaynağı olduğunu anlamak hiç de zor değildir.
Zaten Kutsal Kitabımızda da “Biz her şeyi sudan yarattık!” buyurulmuyor mu? (Enbiya Suresi, 30)
Peki insan sadece bedenden ibaret bir varlık mıdır?
Tabi ki hayır.
İnsan denilen varlık, ancak beden ve ruhla birlikte bir canlı olduğundan, ruhu ortadan kaldırdığımızda, geriye sadece et ve kemikten mürekkep bir ceset kalır...
Şimdi kritik soruyu sormanın zamanı geldi;
İnsan vücuduna hayat veren su, acaba ruha da şifa kaynağı olabilir mi?
Bu soruya "evet" cevabını verebilmek ve bunun nedenlerini açıklayabilmek için "Suyun felsefesini" iyi anlamak gerekir...
"Peki, su felsefesi nedir" diye soranlara, özet olarak, su felsefesi “alçak gönüllülük”, “uyum” ve “açıklık”tır diye cevap verilebilir. Bu kavramların İngilizce karşılıkları olan “Humble”, “Harmony” (H2) ve “Opennes” (O) bir araya getirildiğinde “H2O”, yani su oluyor.
Su felsefesinin ilk özelliği alçak gönüllülüktür.
Nehirdeki suyu düşünelim; hep alçaktan akar, bitkilerin büyümesini, hayvanların hayatta kalmasını sağlar, dikkati üzerine çekmez ve mütevazıdır.
Suya gücünü veren alçak gönüllülüktür. Bu alçak gönüllülük, "Herşeyi biliyorum" demek yerine, "Bilmiyorum ve daha fazla öğrenmek istiyorum" demek gerektiğini, kendi başarılarımızı ve zaferlerimizimi yüceltmek yerine başkalarınınkinden daha çok zevk almayı öğretir. Mütevazi olmanın çevredeki insanlarla daha güçlü bağlar kurmaya katkı sağladığını da öğretir. "Ben" demek yerine "Biz" demeyi öğretir.
Su felsefesinin ikinci özelliği uyumdur.
Su bir engele rastladığında güçlük ve anlaşmazlık olmadan her koşulda çözüm üretir.
Dağdan akan su, önüne bir kaya çıkacak olursa onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder yoluna.
Suyun bu özelliğinden ilham alan sufiler:
“Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma. Eğer uğraşırsan, onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.” demişlerdir.
Kaya, dağdan akan suyun önünü tamamen kapatmışsa bile su asla pes etmez, birikip üstünden aşar kayanın.
Yok eğer bu da olmuyorsa, sabırla kayayı damla damla delmeye başlar.
Kayayı delmeyi başaran, suyun kuvveti değil damlaların sürekliliğidir ki, buna da “sabır” derler.
Su uyumludur ama, uyum sağlarken doğasında hiçbir surette değişme olmaz.
O halde, engeller karşısında strese gerek yok. Pes etmek ise asla yok. Suyun, zorlamadan veya çatışma yaratmadan çözüm bulabilmesi gibi, bazı şeyleri değişime zorlamak yerine, sakinleş ve uyuma odaklan. Kendinle savaşmayı bırak ve sorunlarını çevrenle işbirliği içerisinde çöz.
Unutma ki , güçlü olanlar değil, uyum sağlayanlar hayatta kalır...
Su felsefesinin üçüncü özelliği ise açıklıktır.
Su değişime açıktır. Sıcaklığına bağlı olarak sıvı, katı veya gaz olabilir ve içinde bulunduğu ortama göre çaydanlık, bardak ya da çiçek vazosu şeklini alabilir. Suyu dayanıklı kılan şey, çevredeki tüm değişikliklere rağmen değişime ayak uydurabilmesi ve esnek kalabilmesidir.
Sürekli olarak değişimin olduğu bir dünyada yaşayan bizlerden de beklenen, değişimlere ayak uydurabilmek için sürekli kendimizi geliştirmemizdir.
Su, aktıkça temizlendiğini bildiği için, sürekli akar. Akmayan su bulanır, üzerinde pislik birikir ve çamurlaşmaya başlar.
Sufiler bu yüzden derler ki:
“Sen su gibi ak.
Her daim yenilen.
Her gün yenilen.
İki günün aynı olmasın.
Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren.”
Su değişimden hiç korkmaz; bazen yağmur olur, bazen kar, bazen buz, bazen de buhar olur...
Su teslimiyetçidir. Çünkü bilir ki bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar. Bu durum, elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır...
Öte yandan, su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi "kıyametler" koparıcı olabileceğini de asla aklından çıkarma..
İşte suyun bütün bu özelliklerinden dolayı, Sufiler birbirlerine “Su gibi aziz ol Azizim” derler.
Son söz Hz. Mevlana'dan;
“Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez… Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol; su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil! Sen bir su ol… Ama rahmet ol; âfet değil! Su isen; tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme; sana «felâket» denmesin!
Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de «kıyâmetler» koparıcı olabileceğini unutma… Unutma; senin işin rahmet olmak, âfet değil! Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin; küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler gibi.”
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.