AyFm 100.5
  • 11 Aralık 2025, Perşembe

NE OLDUM DEMEMELİ...

Geçen hafta içinde senaryosunu Kanadalı yazar Morris Panych'in yazdığı “Bulaşıkçılar” isimli tiyatro oyununun Ankara'daki gösterimine gittim. Oyun, lüks bir restoranın bulaşıkhanesinde yemek artıklarının, kirli tabakların, sabun ve deterjan kokularının arasında hayatta kalmaya çalışan üç kadının hikayesini anlatıyordu...

Hikayedeki üç kahramandan biri olan ve restoranın bulaşıkhanesinde otuz yıldır çalışan Dressler, bulunduğu yerin konfor alanına sıkışıp kalmış, hayatla savaşmayı bırakmış ve toplumsal tüm değerleri sorgulamaktan vazgeçmiş biri iken, ondan çok daha önce orada çalışmaya başlamış olan Moss ise yaşlandığı ve artık işe yaramadığı için çoktan kovulmuş fakat bunu bilmeden hayatının son demlerini o bulaşıkhanede geçirnekte olan yaşlı bir kadındır. Bulaşıkhanede yeni işe başlayan Emmett ise daha çok kısa bir bir süre önce her şeye sahip üst sınıftan varlıklı biri iken dibi görüp varlıktan yokluğa düşmenin travmasıyla baş etmeye çalışan genç bir bulaşıkçı adayıdır...

Lüks restoranın üst katında güzel ve pahalı elbiselerini giymiş bir sürü şöhretli ve zengin insan yemeklerini yiyip kahkahalar eşliğinde sohbet ederlerken, hemen altlarındaki katta bulunan bulaşıkhanede ise kirli tabaklar arasında kaybolmuş, bastırılmış hayallerini ve susturulmuş öfkelerini suya sabuna karıştırarak ayakta kalmaya çalışan üç kadının amansız mücadelesi mevcut...

Bir başka deyişle, bir tarafta parayı harcayacak yer bulamayan neşeli ve mutlu zenginler, diğer tarafta ise yaşadıkları hayattan kurtulmanın hayaliyle yaşayan, umutları azalmış çileli insanlar. Kısacası, topu topuna birkaç metrelik mesafede birbirine 180 derece zıt hayatlar;

Zannediyor musunuz ki bu manzara sadece lüks restoranlarda yaşanıyor?

Yanılıyorsunuz...

Benzer hayatların yaşandığı o kadar çok mekan var ki farkında bile değiliz. Şaşalı malikanelerin, lüks iş merkezlerinin, milyon dolarlık kotraların veya uçsuz bucaksız çiftliklerin içinde yaşananların söz konusu lüks restoranda yaşanılanlardan inanın farkı yok...

Hayat acımasız ve tezatlarla dolu...

Birileri en güzel yemekleri yiyip en pahalı elbiseleri giyerken, diğerleri karnını doyuracak bir lokma yiyecek ve sırtına giyecek basit bir gömlek bulamıyor; birinin beğenmeyip burun kıvırdığı iş aslında başkalarının hayali; bazılarının dert zannettiği şey ise bir sürü insan için nimet...

Oyunda en ibret alınası karakter ise bulaşıkhaneye yeni gelen Emmet idi. Bu kişi çok kısa bir süre öncesine kadar denize bakan bir yalıda yaşamakta olan, evinde hizmetçileri ve borsada yüklü miktarda parası bulunan üniversite mezunu zengin biri iken, bir anda işleri tersine dönmüş, bütün mal varlığını ve parasını kaybetmiş, evini satmak zorunda kalmış ve bir miktar da borçlanmış, bir sürü işe başvurduktan sonra ancak söz konusu restoranın bulaşıkhanesinde iş bulabilmiş biri...

Eskinin zengini yeni bulaşıkçı Emmet'in hayat hikayesi size hiç de yabancı gelmedi değil mi? Yaşadığımız toplumda onun hikayesine benzeyen ve "Ne oldum değil, ne olacağım demeli" sözünün tezahürü olan pek çok hikaye mevcut. Bunlardan biri de İpar Ailesinin ibretlik hayat hikayesidir...

İçinizde İpar Ailesinin hazin hayat hikayesini mutlaka bilenleriniz vardır, bilmiyenlerin ise internetten bulup mutlaka okumalarını tavsiye ederim.

İpar ailesi 1930'lardan 60'lı yıllara kadar yaklaşık 30 yıllık bir süre zarfında inanılmaz bir hayat yaşayan Türkiye'nin en zengin ailesidir. Öyle ki o yıllarda daha Koç'un ve Sabancı'nın isimleri bile ortada yoktu.

Masal gibi bir hayat yaşayan İparlar'ın her yaptıkları olay oluyor, köşkleri, yalıları, kotraları, burada verdikleri davetler, aşkları, kısacası her şeyleri haber değeri taşıyor, gazetelerin cemiyet sayfalarında hep onlar yer alıyordu.

Devletin “Türk zengini” yaratma düşüncesinin ürünü olan İparlar ve onların şaşalı hayatları onlarca yıl devam ettikten sonra, kısa bir sürede gerçekleşen iflaslar, intiharlar, aile içi kavgalar ve daha başka pek çok felaket yüzünden ne yazık ki hazin bir sonla bitti...

İpar Ailesinin ibretlik hayat hikayesini en güzel özetleyen söz, "Ne oldum deme ne olacağım de" sözüdür. Zira insan sakin sularda yüzerken bir anda boğulabilir ya da dev dalgalarla boğuşurken sağ salim kıyıya çıkabilir. Bu nedenle hiç kimse bugün içinde bulunduğu parlak durumun ilelebet sürüp gideceğini düşünmemeli, çevresine tepeden bakmamalı, kibirlenmemeli ve yarın kötü bir duruma düşebileceğini aklından çıkarmamalıdır. Kısacası, her şeye hazır yaşamayı öğrenmek gerek bu hayatta...

Son söz;

Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter, Rabbine güven O her şeye yeter...

Esen Kalın...

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.