Öyle bir zaman dilimine denk geldik ki, yüzyıllar boyunca yaşananlardan fazlasını çeyrek asırda yaşadık ve hala da yaşamaya devam ediyoruz. Önümüzde daha kaç imtihanımız kaldı, o da belli değil...
Dünya büyük bir buhranı yaşamakta. Yaşanan buhran 1929'da olduğu gibi sadece ekonomik değil, depremleri, salgınları, sel felaketlerini ve kuraklığı da bünyesinde barındırmakta ve felaketlerin biri bitmeden diğeri başlamakta. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, insanın insana yaptığı zulümlerin de haddi hesabı yok. Yaşananların fiziki tahribatı bir nebze olsun telafi edilebilirken, manevi ve ahlaki tahribatın nasıl düzeltilebileceği sorusu ne yazık ki cevapsız...
Adlarını ister Siyonist diyelim isterse başka birşey, gözlerini kan bürümüş insan müsveddesi emperyalistler iyice azgınlaşmış ve Dünyanın dört bir yanında akla hayale gelmeyecek zalimlikleri sergilemekteler. Hemen yanıbaşımızdaki Filistin'de çocuklar ve ana-babalar diri diri yakılırken, evleri başlarına yıkılırken ve yurtlarından sürülürken vicdanlar oluk oluk kanamakta, kalpler sızım sızım sızlamakta...
Savaşlar, felaketler ve ekonomik sorunlar arasında çoğumuzun sorduğu tek bir soru var:
Dünya nereye gidiyor?
Tabi bir de bütün olan bitenden habersizmiş gibi yaşayan asalak, duyarsız, hissiz ve vicdansızlar da var. Zulme karşı durmak yerine gizli ya da aşikar bir biçimde zalimden yana tavır koyan ve haksızlık karşısında suspus olan bu zavallıların bırakın vicdanlarını, insanlıkları bile sorgulanmalı. Başta Filistin meselesi olmak üzere Dünya üzerinde yaşanan pek çok hadisenin siyasi değil insani ve vicdani bir mesele olduğundan habersiz olan bu zavallılar, üstüne üstlük bir de kavmiyetçilik yaparak "Bana ne Filistinden, Uygur'dan, Ukrayna'dan ve dahası elin pis Arabından" diyebilecek kadar alçalmış vaziyetteler. Allah böylelerine çokça izan, insaf ve merhamet versin...
Şimdilerde gene büyük bir felaketle yüz yüzeyiz. Aslında global bir sorun olan bu felaket, sanırım en çok da ülkemizi etkilemekte. Evet, yangınlardan bahsediyorum; hani şu yeşil vatanı yakıp kül etmekte olan, ağaçlarla birlikte geleceğimizi de öldüren yangınlardan...
Ne yazık ki ciğerlerimiz haftalardır yanmakta, yakılmakta ve yok olmakta. Daha yazın ortasında olmamıza rağmen yanan orman alanlarının haddi hesabı yok. Yapılan açıklamalara göre geçmişte ortalama yılda 10 bin hektar ormanımız yanarken, bu yıl daha Temmuz ayı itibariyle 3 bin civarında yangın hadisesi yaşandı ve 30 bin hektardan fazla orman alanı küle döndü...
Yitip giden ağaçlarla birlikte soluduğumuz hava, soframızdaki katık, ormanı yurt edinen sayısız miktarda canlı, hülasa geleceğimiz de yok olmakta...
Küresel ısınma, iklim değişikliği ya da doğal nedenler orman yangınlarını artıran sebeplerden birkaçı olsa da, bu yangınların yüzde 90'ı ne yazık ki insan kaynaklı. İhmal ve dikkatsizlik ise söz konusu yangınların en önemli iki sebebini oluşturmakta. Kısacası, insanoğlu bizzat kendi hata ve yanlışları yüzünden topuğuna kurşun sıkmakta, geleceğini mahvetmekte...
Ne yazık ki iklimler değişirken bizler kendimizi biraz olsun değiştiremedik. Doğaya karşı hala bilinçsiz, ihmalkar ve dikkatsiziz. Biten bir sigaranın yanmakta olan izmaritini ya da tükettiğimiz içeceğin cam şişesini aracımızın camından fırlatmanın koskoca bir ormanın yanmasına sebep olabileceğini idrak edemeyecek kadar cahil, lakayt ve bilinçsiziz. Ormanlık alanda piknik yaparken yaktığımız ateşi tam olarak söndürmeden çekip gidişimiz, ‘Bizden sonrası tufan’ anlayışına sahip olduğumuzun adeta bir kanıtı gibi...
Öte yandan, cahil cühela ve duyarsız insanların yanında, bilinçli olarak hareket edip güzelim ormanlarımızı yakan insan müsveddesi bile olamayacak vatan hainleri de yok değil...
Büyük ölçüde içimizdeki İrlandalılar ve dışımızdaki düşmanlar tarafından beslenen bu hainler, ülkemizi ve devletimizi güçsüz ve aciz bir pozisyona düşürmek, insanları kışkırtarak siyasi kaos oluşturmak, Devletten intikam almak ve nihayetinde 3 kuruş menfaat için gözlerini kırpmadan ormanlarımızı yakmaktalar. Düşmanlar Cennet yurdumuza füzeleriyle saldıramasalar da, fitneleriyle ve satın aldıkları 'operasyon çocuklarıyla' bizi zayıflatmanın peşindeler. Bu nedenle, uyanık ve sağduyulu olmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var...
Son sözü, "Yangın Var" şiirindeki şu dizeleriyle Salih Baba söylesin;
Yetiş ey keştibânım büsbütün deryada yangın var,
Değil derya yalınız, cümle hep sahrada yangın var...
(Ey beni her türlü sıkıntıdan kurtaracak kaptanım yetiş, zira bütün denizde yangın var. Yalnız denizde değil, çöller de de yangın var. Kısacası bütün dünya yanıyor ve bizi ancak sen kurtarırsın...)
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.