Hayat sandığımızdan daha da kısa; bırakın yarınları, bir saniye sonramızın bile garantisi yok. İşte sırf bu sebeple bile olsa, ertelemeden yaşamak lazım hayatı. Oysa biz bugünün işini yarınlara bırakmayı, görevlerimizi, ödevlerimizi, seyahatlerimizi, sağlığımızı, uyumayı, kısacası herşeyi erteliyoruz. Bunun sonucunda da bazen ödeyemeyeceğimiz hesaplarla karşı karşıya kalıyoruz...
Biliyor musunuz en çok da sevgimizi erteliyoruz. Vaktinde sevip sevilmeyi es geçip, dünyalık şeylerle gönül eğlendiriyoruz. Mesela yaşıyorlarken ana babamıza sevgimizi göstermeyi, onları sık sık ziyaret edip sarılmayı erteliyoruz; sonunda da mezar taşlarına sarılmak kalıyor bizlere...
Erteleme alışkanlığı, uluslararası literatürde ismi "Procrastination" olan bir hastalığın adıdır. Bu hastalığa düçar olanlar, devamlı olarak işlerini erteleyen ve bugünün işini yarına bırakanlardır. Bir başka deyişle, ertelemek bu kişiler için sıradan bir hadisedir. Oysa ki Amerikalı ünlü aforizmacı Mason Cooley’nin de dediği gibi, ‘’Ertelemek kolay şeyleri zor hale, zor olan şeyleri de çok daha zor hale getirir.’’
Ertelemenin en kötü ikisi, imanı ve günahlardan sonra tevbeyi ertelemektir. İşte bu nedenle ne iman etmeyi ne de günahlardan sonra tevbeyi erteleyip son ana bırakmamak lazımdır. Küfür ehli bir kimsenin ölüm alametleri görülmeye başlamışken ve son nefesindeki imanı geçerli değidir. Bu konuda "Ölüm alameti başlayıp hayattan ümit kesilince edilen tevbe kabul olursa da, kâfirin iman etmesi kabul olmaz" denilmiştir.
Kabul olmayacak olan son andaki imanın en güzel örneğini Firavunun imanında görürsünüz. Bunu Yunus Suresinin 90 ve 91'inci ayetlerinden anlıyoruz:
"Firavun boğulacağı an, “İsrailoğullarının inandığından başka ilah olmadığına inandım, artık ben de Müslüman oldum” dedi. Ona, “Şimdi mi inandın, daha önce başkaldırmış ve bozgunculuk etmiştin” dendi."
Öte yandan, ölüm alameti başlayıp hayattan ümit kesilince yapılan tevbe (tevbe-i yeis), son anda yapılmış olsa da geçerli ve değerlidir. Fakat bunun zorluğunu anlatan şu kıssadan da ayrıca ibret almak lazımdır;
Bir terzi, büyüklerden birine sordu:
- Ölüm yaklaşınca tevbenin kabul edileceğini bildiren hadis-i şerifin açıklaması nasıldır?
- Evet, ölmen önce son anda yapılan tevbe kabul edilir. Senin mesleğin nedir?
- Terziyim, elbise dikerim.
- Terzilikte en kolay iş nedir?
- Kumaşı makasla kesmektir.
- Kaç yıldır terzisin?
- Otuz yıldır.
- Canın çıkıp gitmeye başlamışken kumaş kesebilir misin?
- Hayır kesemem.
- Otuz yıl kolaylıkla yaptığın işi o zaman yapamazsan, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi, can gargarada iken nasıl yapabilirsin? Bugün gücün yerinde iken tevbe eyle ki o zaman yapman çok güç olur. Şimdi tevbe edersen, o zaman da tevbe etmek nasip olur.
Terzi tevbe edip, salihlerden oldu...
Şimdi gelelim yazımızın can alıcı bölümüne; şimdiye kadar hiç "Tuleka" kelimesini duymuş muydunuz?
Tuleka kimlere denir bilenleriniz var mı?
Mekke'nin Fethi günü Müslüman olan, bunun karşılığında da serbest bırakılan Kureyşlilere, “azat edilenler” anlamında “Tuleka” denmiştir ki, bu kelime bir bağışlanma, lütuf ve merhamet ifadesidir.
Şöyle ki;
"Mekke'ye giren Resûl-i Ekrem kendilerine yapılacak muameleyi endişe ile bekleyen Mekkeliler'e, "Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?" diye sormuş, onlar da, "Senden iyilik bekliyoruz, çünkü sen hayırlı bir kardeşsin" cevabını verince, "Size Yûsuf'un kardeşlerine hitap ettiği gibi hitap edeceğim" diyerek "Bugün sizler azarlanıp kınanmayacaksınız; gidin, hepiniz serbestsiniz" (tuleka) buyurmuştur (Taberî, II, 161)"
Tuleka kelimesi, günahkar müminlerin ahiretteki durumunu anlatmak için de kullanılır. Nitekim günahları sebebiyle cehennemde bir süre ceza çektikten sonra Allah tarafından affedilen müminlere de tuleka denildiği rivayet olunmuştur.
Yazımızın konusu bağlamında söylemem gerekirse, tulekadan olanlar da imanlarını ve tevbelerini erteleyip geç vakte bırakanlardır.
Tuleka kelimesinin manasını öğrenince, Cennet vatanımıza hainlik eden, saf ve temiz duygulara sahip Müslümanların hayellerini yıkan FETÖ'cüler aklıma geliverdi. Keşke bu hainler de Tülekadan olanlar gibi pişman olup aman dileselerdi de affolunsalardı. Ama onlar malesef bunu bile yapmayacak kadar ihanet içerisindeler. İhanetleri ve ne oldukları gün gibi aşikar iken bile en küçük pişmanlık göstermeyen, hatta bunun tam tersi olarak azgınlıklarında ısrar eden bu hainlere şunu söylemek istiyorum;
"Tuleka bile olamadınız ya, yazıklar olsun size! Cehenneme kadar yolunuz var..."
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.