Takip Et
  • 27 Şubat 2020, Perşembe

VAKIF MALI ALLAH'IN MALIDIR...

Medeniyette ileri gitmiş olan milletlerin hemen hepsinin en belirgin özelliklerinden biri, yardımlaşma ve dayanışma ruhuna sahip olmalarıdır. Sosyal yardım ve dayanışmanın tümüyle ve en geniş şekliyle uygulanışı ise, vakıf alanında kendini gösterir. Türk-İslam kültür ve medeniyetinin en önemli temellerinden biri de vakıflardır.

 

Tarihsel olarak ortaya çıkışı Hz. İbrahim Peygambere kadar uzanan vakıf çalışmaları, Osmanlı İmparatorluğu döneminde en parlak günlerini yaşamış ve bu dönemde Türkler, en güzel vakıf örneklerini ortaya koymuşlardır.

 

Sözlükte “durma, durdurma, hareketten alıkoyma” manalarına gelen vakıf, bir kişinin şahsına ait olan bir mülkün, Allahın rızası için ebedi olarak insanlığın hizmetine tahsis edilmesi ve bağışlanmasıdır.

 

Bazı istisnalar dışında ve ehil bir kimsenin kararı olmadan vakıf malı alınmaz, satılmaz, mülk edinilmez ve miras olarak bırakılmaz.

 

Vakıflardan yararlanma şartlarını, vakfı yapanın şartnamesi (vakfiye) belirler. Vakfedenin koyduğu şartlar, Allah'ın koyduğu şartlar gibidir ve vakfedilen mal kamunun (ve hatta Allah'ın) mülkü hükmündedir. Dolayısıyla vakıf malına ihanet kamu hakkına ihanet anlamına gelir.

 

Belirtilen sebeplerle, vakıfların maksadına uygun olarak kullanılıp yönetilmeleri büyük önem arzetmektedir. Bu hususun daima hatırda tutulmasını teminen, vakfiye denilen vakıf şartnamelerinin ya başında ya da sonunda hem hayır dua, hem de beddua bulunur. Hayır dua, vakfa hizmette kusur etmeyenler, beddua ise vakfı amacı dışında kullanıp ihanet edenler içindir.

 

Vakıflara ihanet edenler için vakıf senetlerinde yer alan beddualarda, ekseriyetle şu cümleler kullanılır:

 

“Her kim bu vakfın şartlarını bozar veya değiştirirse, Allâh’ın, peygamberlerin, meleklerin, insanların ve bütün mahlukatın laneti onun üzerine olsun...”

 

Vakıf malının kullanımı ve korunmasının ne kadar önemli olduğunu gösteren ve Süleyman Peygamber ile serçe kuşu arasında geçtiği söylenen şu kıssa ne kadar da manidardır:

 

Birgün Hazreti Süleyman serçe kuşunu azarlamıştı. Bunun üzerine serçe, Süleyman Aleyhisselam'ı tehdit ederek, "Senin saltanatını mahvederim” dedi.

 

Süleyman Peygamber de, “Sen şu küçücük cüssenle benim sarayımı nasıl mahvedeceksin ki?” diye sordu.

 

Bunun üzerine serçe şöyle cevap verdi:

 

“Kanatlarımı ıslatır ve bir bir vakıf toprağına sürerim. Sonra da kanatlarıma bulaşan vakıf toprağını senin sarayının damına taşırım. Böylece benim taşıdığım o vakıf toprağı, senin sarayını çökertmeye yeter”

 

Anlatılan bu hadise, vakıf mallarının ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermek açısından yeter de artar bile.

 

Büyüklerin “vav”lardan sakının diye uyardıkları dört “vav"dan biri, vakıflardır. Yani atalarımız, "Vakıf malının sorumluluğundan korkun ve onu gereği gibi koruyun" demişlerdir.

 

Öte yandan, vakıf malları hususunda hassas davranma kaygısı sebebiyle vakıf hizmetlerinden asla uzak durulmamalıdır.

 

Çünkü, imkanı ve yetkisi olduğu halde vakıf hizmetlerinden uzak durmak da  büyük bir vebaldir.

 

Yazımın hemen başında verdiğim bu bilgilerden sonra, şimdi de günümüzde vakıflara karşı tutum ve davranışlarımızın nasıl olduğuna beraberce bakalım;

 

Tarihinde vakıf medeniyeti kuran bir milletin fertleri olan bizler, bugün ne yazıktır ki vakıf mallarını hovardaca kullanan bir kuşağın mensupları haline gelmiş durumdayız.

 

Bizim tarihimizde, evlenecek kızların çeyizlerinin karşılandığı vakıflardan tutun da, hizmetçinin evde kırdığı tabağı, ölen kişinin mezar tahtalarını ve hatta kefenini karşılayan vakıflar vardı.

 

Bugün ise, vakıf malları haraç mezat satılarak kişisel mülkiyet haline getirilmekte ve hatta Kıbrıstaki bir hadisede olduğu gibi, vakıf malı olan bir cami arazisine genelev, diskotek vs yapılabilmektedir.

 

Bütün bunları yapanlar, acaba o vakıfların vakfiyelerinde yazan bedduaların muhatapları olduklarını hiç düşünmüyorlar mı?

 

Vakıf malının Allah'ın malı hükmünde olduğunu, bu nedenle de vakıf malına ihanet edenlerin Allah'ın mülküne ihanet ettiklerini hiç bilmiyorlar mı?

 

Pek çoğunuzun bildiği bir Hadisi Şerifte, “Bir lokma haram yiyenin 40 gün ibadeti kabul olunmaz“ denilmektedir. Çünkü haram bir lokmanın vücuttan atılması kırk gün sürer. O halde, vakfa ait dükkanda ticaret yapan, vakıf arazisini ekip biçen, bunu çoluğuna çocuğuna yediren, vakfa ait bir evde oturan, vakfa ait bir yerin kirasını alıp yiyenlerin durumu kıyamette acaba nasıl olur, varın siz düşünün...

 

Son söz;

 

“...onlar, mallarını, akrabaya, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilencilere,

esirlere severek verirler” (Bakara-2/177)

 

“Sevdiğiniz şeylerden (Allah için) harcamadıkça asla iyiliğe eremezsiniz (Cennete giremezsiniz). Allah, yolunda her ne harcarsanız muhakkak onu hakkıyla bilir.” (Ali İmran-3/92)

 

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.