İyiliği kendinden, kötülüğü başkalarından bilme hastalığı pek çoğumuzda var. Özellikle de, başımıza gelen kötü hadiselerin sebeplerini ya başkalarına ya da kadere bağlamayı en kolay yol olarak seçiyoruz. Hatta, çektiğimiz sıkıntılardan çok bunaldığımızda, Allah'a isyan noktasına gelip "Neden ben" diye feryat figan ediyoruz.
Oysaki bu gibi durumlarda ilk sormamız gereken soru "Acaba ben bunu hakedecek bir hata mı işledim" sorusu olmalıydı. Her dert ve sıkıntının sizin hata ve günahlarınıza keffaret olduğunu, ya da bunlara göstereceğiniz sabrın mükafatı olacağını bilmek en erdemli yoldur...
Bu dünya imtihan dünyası olduğundan, sebepsiz hiçbir şeyin olmayacağını bilmek gerekir. Bu sebeple, sakın ola ki "Neden ben" deme, bir gün nedenini öğrenir, utanırsın...
Allah'ü Teala Hz. Nuh'u selle, Hz. İbrahim'i ateşle, Hz. Yusuf'u ayrılıkla, Hz. Eyyüb'ü hastalıkla, Hz. Musa'yı firavunla, Hz. Harun'u ihanetle ve nihayet Hz. Yunus'u da sabırla sınadı. Onlar hiçbir zaman "Neden ben" diye isyan etmediler. Sadece, "Vardır Yaradanın bir bildiği" deyip sabrettiler...
Başımıza gelen her hadiseye pozitif yaklaşmak gerekir. Gülün dikeni var diye üzülmek yerine, dikenin gülü var diye sevinmek en güzelidir...
İnsanoğlu başına gelen olaylara "kader" deyip geçmemelidir. Elbette ki hepimizin bir yazgısı var. Bizler ne yazık ki yazgımızı anlamada ve ona tevekkülle teslim olmada yeteri kadar maharetli değiliz.
Kimimiz başına gelen her şeyi Allah'tan bilip kendi iradesini hiç hesaba katmıyor, kimimiz ise her şeyin kendi elinde olduğunu zannediyor.
Oysa Yüce Allah bize "iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan, güzeli çirkinden ayırt edebileceğimiz" bir akıl ve aklımızı kullanarak tercih yapabileceğimiz bir irade vermiştir.
Yalnızca insana mahsus bir özellik olan irade kelimesinin sözlük anlamı istek ve dilemedir. Genel manada ise seçme özgürlüğü demektir. Bireyin bir davranışı yapma veya yapmama konusunda aldığı bütün kararlar ve seçimler iradenin bir sonucu olarak ortaya çıkar. İradeli insanlar doğru ve yanlışı ayırt edebilen insanlardır.
İrade, külli irade ve cüzi irade olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Külli irade, evrende var olan bütün işleri sonsuz olarak dileyebilen ilahi irade olup, Allah'ın iradesidir. Örneğin, yeni doğan bir bebeğin hangi cinsiyette doğacağı, Allah'ın iradesine bağlıdır.
Cüzi irade ise, insana verilen seçme hakkını ifade eden özgür iradedir. Bir başka deyişle, cüzi irade insanın kendi davranışlarıyla kaderini belirlemesidir.
Başımıza her ne gelirse hepsi Allah'ın takdiri ile olsa da, genellikle biz kulların iradesi de o takdirin sebebidir. Yani Allah iyilik yapmak isteyene de fırsat verir, kötülük yapmak isteyene de. Allah'ın bizlere fırsatlar vermesi bir takdir olmasına karşın, amellerimizin sorumluluğu bize aittir.
Kader karşısında kulun tutum ve davranışı da başlı başına bir imtihandır. Allah kulunun amelini görmek istediği gibi teslimiyetini de görmek ister.
Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de;
"Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık." (İsra-13)
"İnsan, başıboş bırakılacağını ve yaptıklarından hesaba çekilmeyeceğini mi sanıyor?"
(Kıyamet-36) demektedir.
Bu nedenle, kader deyip geçmemek lazım. İnsanoğlu tedbir almakla yükümlü olup, "kaderimize yazılmışsa yapacak birşey yok" deyip boşlamak aptallıktan başka birşey değildir...
Öte yandan, zor durumlardaki teslimiyetimizle kazandıklarımızı, bazen yüzlerce iyi amel işlesek bile kazanamayız...
Son söz;
Kadere iman eden kederden emin olur...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.