An ile anı arasında ince bir çizgi vardır. An, göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısa bir süreyi ifade ederken, geçmişte yaşanılıp belleğimizde saklanan ve hatırlandığında duygularımıza olumlu ya da olumsuz tesir eden şeyler ise 'anı' olarak tarif edilir...
Yaşanılan her an mutlaka anıya dönüşmez, fakat her anı mutlaka bir yaşanmışlığı ifade eder. Anın anıya dönüşmesi, o anın ancak farkındalıkla yaşanması ile mümkündür. Ne yazıktır ki yaşanılan bir sürü güzel an, farkındalıkla yaşanmadıkları için anıya dönüşmeden yok olup gitmektedir. Bir başka deyişle, hayat bize bir sürü anı biriktirme şansı sunarken, günlük telaş ve koşuşturmaca arasında bunların farkına bile varmıyoruz. Oysa belki de önemsemeyip ıskaladığımız bir an, bir ömre bedeldir...
Anılar, geleceğe yazılan mektuplar, kalbimiz de bu mektupların saklandığı sessiz müzelerdir. Bu müzelerdeki mektuplarda sevinçler, acılar, gözyaşları, kahkahalar, vedalar, buluşmalar ve daha pek çok yaşanmışlıklar saklıdır. Geçmişteki bir zaman diliminde yaşayıp belleğimize kazıdığımız her anı, yıllar sonra en ufak bir çağrışımla bize tekrar kendisini hatırlatır ve o anı yeniden yaşıyormuşuz hissini sunar...
Şimdi size kritik bir soru;
İnsan sadece elbiselerine, çarşaflarına, örtülerine ya da kitaplarına mı naftalin koymalı?
Peki ya anılar?
İşte bu sorunun cevabını geçen hafta gittiğim tiyatro oyunundaki bir pasaj söyledi;
Anılarınıza naftalin koyun...
İlk başta anlaşılmayan bu söz, aslında bizlere çok önemli bir mesaj vermekte;
Sakın ola ki anılarınızı öldürmeyin ve ölmelerine de asla müsade etmeyin. Zira insan anılarıyla ve hayalleriyle yaşar...
Bu nedenle benden size tavsiye, siz de anılarınıza naftalin koyun ki bozulmasınlar, yok olup gitmesinler...
Evet, insanoğlu yaşadıklarını yüreğinde taşıdığı ve hayal edebildiği sürece canlıdır. Anılarıyla bağı kopmuş ve hayalleri bitmiş bir insan, biyolojik olarak yaşıyor olsa da ruhen ölmüş gibidir. Bunun tam tersine, anılarla bağını koparmayanlar, kökleri yere sapasağlam tutunan ulu çınarlar gibi dimdik ayaktadırlar. O halde ne hayallerinizden vazgeçin, ne de anılarınızı öldürün...
Anılar, yaşanmışlıkların sessiz tanıklarıdır. Bu tanıklar bazen bir koku, bazen bir melodi, bazen bir eşya, bazen de bir fotoğraf karesiyle canlanırlarken, ya kalbimizde ılık bir sıcaklık, yüzümüzde hoş bir gülümseme bırakırlar ya da özlemin, öfkenin ve nefretin soğuk nefesiyle ruhumuzu ürpertirler. Tesirleri ne olursa olsun, anılar bize kim olduğumuzu hatırlatan ve bizi biz yapan geçmişin izlerdir...
İnsan güzel anılar biriktirme çabasında olmalı. Bir başka deyişle, insan güzel anları anılara dönüştürmeli ve yeri geldiğinde ziyaret etmek amacıyla kalp müzesinde muhafaza etmelidir...
Uzmanlar sadece geçmişi hatırlamak için değil, zihin sağlığını korumak, sosyal bağları güçlendirmek ve yaşamdan tat almak için de anı biriktirmek gerektiğini söylüyorlar. Yapılan araştırmalara göre, nostalji hissi stresi azaltmakta ve depresyona karşı koruyucu bir etki yapmaktadır. Bu nedenle, lütfen özellikle yaşlılarınızın anılarına saygı duyun. Onların yaşlılık dönemlerinde anılarını yaşamaları için sık sık fırsatlar oluşturun. Mesela eğer yaşıyor iseler alın anne-babanızı çocukluklarının geçtiği köylere, eski komşularının mahallelerine, eskiden çalıştıkları işyerlerinin muhitine, çarşıya-pazara götürün. Yapın işte birşeyler, onları anılarıyla buluşturup ömürlerine ömür katın. İşte o zaman göreceksiniz ki pek çok ağrıları geçmiş, dertlerini unutmuşlar ve yüzlerinde güller açıyor...
Yazımın sonunda yanlış bilinen bir hususu da düzeltmekte fayda görüyorum. Çoğu insan anı ile hatıranın aynı şeyler olduğunu zannediyor. Anı ve hatıra günlük hayatta sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılıyor olsalar da, bu iki kelime arasında anlam bakımından ince bir fark vardır. Anı, yaşanmış olgulardan belleğimizde sakladıklarımız ve yeri geldiğinde anımsadıklarımız iken, hatıra insanı anılara götüren duygusal ve fiziksel objelerdir. Örneğin eski bir fotoğraf, eşya, şarkı vs...
Son söz;
Gençler hayalleriyle, yaşlılar anılarıyla yaşar...
Esen Kalın...


ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.