AyFm 100.5
  • 6 Kasım 2025, Perşembe

RIZKIMI VEREN HÜDADIR, KULA MİNNET EYLEMEM...

"Rızık veren, besleyen, ihtiyaçları karşılayan" anlamında Arapça kökenli bir kelime olan "Rezzak", aynı zamanda Allah'ın 99 güzel ismi Esma-ül Hüsna'dan biridir. "Rızık" ise Allah'ın insan ve diğer bütün canlılara yiyip içmeleri ve yaşamaları için lütfettiği herşeyin adıdır. Rızka sebep olması sebebiyle yağmura da rızık denilmiştir...

Bazı alimler "rızık, insan ve diğer canlıların sadece beslenip yaşamaları için yedikleri ve içtikleridir" deseler de, bir kısım ülema rızkın içerisine 'insan hayatını sıcak ve soğuktan korumaya yarayan elbise ve mesken gibi şeyleri' de dahil eder...

İnsanın rızkı ile sahip oldukları arasında fark vardır. Sahip olunan her şey rızık değildir. Rızık, insanın sahip olduklarından yiyebildikleri, giyebildikleri, oturabildikleri, kullandığı arabası ve sair şeylerdir. Sahip olunan mal-mülk, para, eşya, ev ya da araba gibi şeylerden faydalanılamayanlar rızık değil, sadece malik olunan varlıklardır...

Müslüman da olsa gayr-i Müslim de olsa her insanın rızkını veren Allah'tır ve rızıklar ezelde takdir ve tahsis edilmiştir.

“Yeryüzünde hiçbir yürüyen canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hud/6)

Bir insanın sahip oldukları artıp azalabilir, fakat rızkı asla değişmez. Bu nedenle hiç kimse bir diğerinin rızkından zerrece yiyemez ve başkasının rızkına asla mani olamaz.

Tıpkı Selda Bağcan'ın yorumladığı Nesimi'nin bir şiirinde denildiği gibi:

Bir acaip derde düştüm herkes gider karına,

Bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına,

Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına,

Rızkımı veren Hüda'dır kula minnet eylemem...

İnsanoğlunun rızkının zerre miktarı bile olsa değişmesi mümkün olmamakla birlikte, rızkın bereketi artar ya da azalabilir.

Peki bu ne demek?

Rızkın kazanılma biçimi ve elde edildiği kaynak onun helal ya da haram oluşunu belirler ve buna göre de rızkın bereketi ya artar ya da azalır. İnsan hile ile malını artırabilir, ama rızkını artıramaz. Kazancını haram olan şeylerden ve helal şeyleri haram yollardan elde edenlerin rızıkları asla helal değildir. Buna karşın, kazançlarını çalışarak ve helal yollardan elde edenlerin rızıkları bereketli olur. İnsanların rızıklarını haram yollarla elde etmeleri asla Allah'ın razı olacağı bir yol değildir...

Rızkın bereketlenmesi için birçok yol vardır; helalinden çok çalışmak, kanaat sahibi olmak, israf etmemek, ana-babaya hürmet etmek, huzurlu bir aile, tevekkül etmek, sabah erken kalkmak ve nihayet çokça ibadet ve dua etmek gibi...

Rızkın bereketli olmasına sebep olan şeylerden biri de Allah'a borç vermektir. Bakara Suresi'nin 245'inci ayetinde "Kim Allah'a güzel bir borç verirse, Allah onu kendisi için kat kat artırır" denilmektedir.

“Allaha borç vermek” ifadesi Kur’an’da geçen mecazî bir ifade olup, aslında Allah rızası için sadaka vermek veya infak etmek anlamına gelir. Bir başka deyişle, kişi ihtiyaç sahibi olan birine sadaka verdiğinde veya iyilik yaptığında sanki Allah’a borç vermiş gibi olur; Allah da bu borca karşılık o kişiye bu dünyada bolluk, bereket, huzur ve kolaylık, ahirette de misliyle büyük mükafatlar bahşeder...

Öte yandan, hiç kimse kendine takdir edilen rızkını bitirmeden veya kullanmadan ölmez. Çünkü Allah herkesin rızkına ölene kadar kefildir. Bu nedenle asla rızık için endişe edilmemelidir.

Rızık konusunda bilinmesi gereken bir başka husus ise, insan ve hayvanların rızklarını aradığı gibi, rızkın da sahibini aradığıdır.

Bu husustaki ibretlik hikaye şöyledir:

Zamanın birinde bir kimsenin soluk borusuna bir pirinç tanesi takılır ve ne ettiyse bir türlü çıkaramaz. Öksürüp tıksırması nafiledir. Doktorlar, "Bunu almak için ameliyatla nefes borusunu yarmak gerekir, buna imkanımız yok, biz bunu yapamayız. Sen evliya bir zata git, o seni okusun, dua etsin, belki kurtulabilirsin" derler.

O kişi mübarek bir zata gitse de, o zatın "Evladım, bu benim işim değil, Bağdat’ta şu adreste şöyle mübarek bir zat var, sen doğruca ona git" der. Adam can derdinde olunca kalkıp İstanbul'dan Bağdat’a gider ve söylenilen mübarek zatı bulur, durumunu anlatır. O zat da, "Evladım, seni bu dertten kuraracak olan zat Buhara’da, var sen ona git" der. Adam çok üzülür, ama "yapacak birşey yok" diyerek çaresizce Buhara’ya gider. Tekkeye vardığında bahsi geçen kişi kalabalık bir gruba sohbet etmekteymiş ve ortalık iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalıkmış. Sohbetin bitmesini beklemekten başka çaresi olmayan adam biraz da dinlenmek amacıyla kapının eşiğine oturur oturmaz kendisinde bir hapşırık peydah olur ve pirinç tanesi boğazından fırlayarak yere düşer. Tam o sırada oracıktan geçmekte olan bir kedi yavrusu da pirinç tanesini alıp kaçar. Adam o kadar yer gezip zaman harcadıktan ve bir o kadar da sıkıntı çektikten sonra olan bitene çok şaşırır akıl sır erdiremez. Sohbet bittikten sonra gider hoca efendiyi bulur ve başından geçenlerin hikmetini ona sorar. O mübarek zat da, "Allah-ü Teala o pirincin üzerine o kedinin ismini yazdı ve kedi yesin diye de seni İstanbul’dan buraya kadar getirdi. Olan biten budur" diye cevap verir...

İşte böyle sevgili dostlar;

Allah küçücük bir pirinç tanesini bir kedinin rızkı olarak yazmışsa, o pirinç tanesini İstanbul'dan bir adamın soluk borusuna yerleştirir, diyar diyar dolaştırır ve sonunda o kedinin önüne düşürüverir. Kısacası, rızık kime yazılmışsa onu bulur, gerisi hikayedir...

Son sözü Yüce Peygamber söylesin:

“Rızık için üzülme, takdir edilen rızık mutlaka seni bulur”

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.