Takip Et
  • 27 Eylül 2018, Perşembe

BOYLARI KÜÇÜK, KALPLERİ BÜYÜK İNSANLAR ÜLKESİ: VİETNAM... (Aydın Kırobalı - Perşembe)

Değerli Okurlarım,

Geçen hafta bir görev sebebiyle Güney Doğu Asya ülkelerinden Tayland ve Vietnam'da bulunduğumun bilgisini vermiş ve bu köşeden Tayland hakkındaki gözlem ve bilgilerimi sizlerle paylaşmıştım. Bu hafta ise, yolculuğumuzun ikinci durağı olan Vietnam'la ilgili paylaşımda bulunmak istiyorum.

Resmi adı Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti olan bu sevimli ülke, adından da anlaşılacağı üzere komünizmle yönetilen bir ülkedir. Coğrafi olarak Güney Doğu Asyada bulunan Vietnam; kuzeyinde Çin Halk Cumhuriyeti, batısında Laos ve Kamboçya, güney doğusunda Malezya ve doğusunda da Güney Çin Denizi ile çevirilidir. Yüzölçümü 331.000 kilometrekare olan ülkenin resmi dili Vietnamca ve başkenti ülkenin ikinci büyük kenti olan Hanoi'dir. Nüfusu ise 95 milyon kişi civarındadır.

Genel olarak verdiğim bu bilgilerden sonra, gelelim gözlemlerim ve anlatılanlar sonucu elde ettiğim bilgileri sizlerle paylaşmaya:

Öncelikle belirtmem lazım ki, anlatacaklarım "Vietnamın kalbi" olarak nitelendirilen başkent Hanoi'den Vietnam'a bakış şeklinde olacaktır.

Bin yıldan fazla olan tarihiyle birçok hanedanlığa ev sahipliği yapmış olan başkent Hanoi, tam anlamıyla bir huzur, tarih ve kültür şehri. Gündüz vakti ana caddeler ve alışveriş yerleri hıncahınç dolu olan bu şehirde, kadın varlığını ve etkisini her yerde hissetmek mümkün; sokakta araba ve motorsiklet kullananların ve dükkanlarda esnaflık yapanların çoğu kadınlardan oluşmakta. Yani bu ülkede kadının adı değil, bizzat kendisi var...

Hanoi'de caddeler ve sokaklar motosikletlerle dolu. Binlerce motosikletlinin trafikte  oluşturduğu keşmekeşi seyretmek bile insanın başını döndürüyor. Yaklaşık yedi buçuk milyon nüfuslu kentte altı milyon civarında motorsikletin olduğunu söylersek, durumun ilginçliği herhalde daha kolay anlaşılacaktır. Bütün bu keşmekeşliğe rağmen neredeyse hiçbir trafik kazasının olmaması ve insanların trafikteki sabrı beni oldukça şaşırtmıştı. Sahip oldukları sabrın kökeninde, Konfiçyüsün öğretilerinden oluşan inançları olduğunu düşünüyorum. Öte yandan bunun bir diğer sebebinin ise, komünist idarenin koymuş olduğu sert kurallar ve cezalar olduğunu düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Binlerce yıllık tarihiyle mütenasip çok zengin bir mutfak kültürüne ve zenginliğine sahip olan Vietnam mutfağında pişirilen yemekler, ne yazık ki bizim damak tadımıza hiç mi hiç uygun değiller. Balık sosu, karides ezmesi, yılan balığı, istakoz, salyangoz, yengeç kızartması ve yengeç çorbası gibi yemekler, doğrusu bana hiç uygun olmayan yemeklerdi. Bu nedenle, çoğu kez sofradan aç kalktığımı kolaylıkla söyleyebilirim.

Sokaklarda karşılaştığımız ilginçliklerden birinin ise, kadınların omuzlarında taşıdıkları bir sopanın iki ucuna bağlanan çift kefeli seyyar lokantalardı. Kefelerde bulunan ve bizim bakmaya bile tahammül edemediğimiz yemekler, sokaklarda bulunan esnaf ve vatandaş tarafından oldukça rağbet görüyordu.

Tropikal iklime sahip Vietnamda bizi aç kalmaktan kurtaranlar ise, bu ülkede yetişen çeşit çeşit tropikal meyveler oldu.

Edindiğimiz bir başka bilgi ise, Vietnam kahvesinin dünyada çok meşhur olduğuydu. Vietnamın, kahve üretimi ve ihracatı konusunda Brezilya'nın ardından dünya ikincisi konumunda olduğunu söylersek konunun doğruluğu daha da iyi anlaşılmış olur.

Tropikal iklime sahip Viietnamda hava genellikle sıcak ve çok nemli olduğundan, kaldığımız otelin klimalı ortamından çıkıp dışarıya adımımızı atar atmaz kendimizi adeta bir buhar hamamında buluyorduk. Bu nedenle de astım hastası olanların bu ülkeye ziyaret etme niyetlerini birkez daha gözden geçirmelerini tavsiye ederim.

Bütün bunlara rağmen Vietnam sokaklarında ve diğer kalabalık mekanlarda insanlardan zerrece ter kokusunun yayılmaması ise oldukça sevindiriciydi. Çünkü, daha önce bulunduğum Asyadaki bazı ülkelerde insanların baharat kokan terlerinden çok rahatsız olmuştum.

Vietnamlı insanların boyları bizim insanımıza göre oldukça kısa. Bu nedenle midir bilmem ama, nedense evleri de oldukça küçük. Anlatılanlara göre, evde yemek yapma kültürü olmadığı için evlerin çoğunda mutfak yokmuş. Belki bu nedenle de evler oldukça küçük inşa edilmiş olabilir diye düşünmeden edemiyorum.

Değerli Dostlarım,

Hanoi şehri, şehre hayat veren güzel gölleriyle de çok ünlü bir şehir. Kılıç Gölü olarak bilinen Hoan Kıem Gölü şehirde bulunan bir sürü gölden en meşhuru olup, şehre adeta ruh vermektedir. Gölün etrafında yer alan birçok tarihi eser içerisinde, muhteşem yapısıyla Ngoc Son Tapınağı'nın yeri başkadır.

Şehirde bulunan Edebiyat Tapınağı (Temple of Literature), Konfüçyüsün öğretileriyle yediyüz yıldan beri ülke için binlerce yetenekli insan yetiştiren, ülkenin ilk üniversitesidir. Bu tapınak için, "Eğer Edebiyat Tapınağını ziyaret etmemişsen, Hanoi'yi ziyaret etmiş sayılmazsın"  denilmektedir.

Değerli Dostlarım,

Hanoi'de bulunduğumuz sürenin bir gününü de Ha Long Bay denilen turistik bir koya ayırdık ve güzel bir tekne ile dünya harikası bu koyda yaklaşık dört saatlik bir yolculuk yaptık. Ha Long Bay, ülkenin doğal güzellikleri içerisinde en çok bilinen ve turist çeken yeri. Bu bölgeyi tarif etmek için, "Dağların arasına gizlenen deniz" mi, yoksa "Denizden fırlayan dağlar" mı demek gerektiğini bilemedim doğrusu. İnsanı sersemleten doğal güzelliği ile Ha Long Bay, Doğu Asya'nın önde gelen tatil merkezleri arasında olup, 1994 yılında UNESCO Dünya Mirasları listesine alınmıştır.

Denildiğine göre, Ha Long Bay'i ziyaret etmeden Viyetnam gezisi asla tamamlanmış sayılmaz.

Sevgili dostlarım, bu haftalık ta bu kadar...

Son söz;

"Seyahat edin ki, sıhhat bulasınız" (H.Ş.)

Herşey gönlünüzce olsun, esen kalın... 

 

 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.