Takip Et
  • 8 Mart 2018, Perşembe

SAVAŞIN DA BİR AHLAKI VAR...

Merhaba Dostlarım,

 

Ülkemizde hergün gündem değişmekte ve hergüne yeni haberlerle uyanmaktayız. Fakat, bir ayı aşkın süredir değişmeyen başlıca gündem maddemiz, Afrin'i terörist gruplardan teslim almaya yönelik olarak ordumuzun başlattığı "Zeytin Dalı" harekatı.

 

Bu harekat kapsamında ordumuz emin adımlarla Afrine doğru ilerliyor. Öncelikle, sınır hattımıza yakın yerlerdeki yerleşim bölgeleri ele geçirilip terörist gruplardan arındırılıyor. Teröristlerin destek alacağı yollar kesilip, hainler gittikçe köşeye sıkıştırılıyor. Şimdiye kadar üç bine yakın terörist etkisiz hale getirilmiş durumda. Allah ordumuza ve tek tek askerlerimize yardım ve sağ salim yuvalarına dönmeyi de nasip etsin.

 

Değerli Okurlarım,

 

Bu operasyonda dikkat çeken çok önemli bir husus mevcut. O da, Türk Ordusu tarafından şimdiye kadar bilerek hiç bir sivilin öldürülmemiş olmasıdır. Şerefli ordumuz, girişmiş olduğu bu harekatta çok titiz davranarak, hiçbir sivilin kılına bile zarar gelmemesi için çaba sarfediyor. Zaten bu sebepten operasyon beklenenden daha yavaş yürüyor.

 

Ordumuzun hedefi, tarihteki hiçbir savaşında olmadığı gibi, bu savaşta da asla siviller değildir. İnancımızın ve insanlığımızın gereği olarak, bizimle aynı fikre ve düşünceye sahip olmasalar bile, eyleme geçmemiş ve eline silah almamış hiçbir sivil bizim hedefimiz olamaz. Biz ne ABD'yiz, ne PKK, ne de zalim Esed'iz; masum insanları öldürmek ve zulüm bize asla yakışmaz.

 

Bu noktada size, Raco'da görev yapan bir JÖH (Jandarma Özel Harekat) personelinin anısını nakletmek istiyorum:

 

"Bir eve girdik ve evde bulunan iki genç kız bir anda çığlık atarak saklanmak istediler. Çığlığı duyan yaşlı bir kadın geldi ve öğrendik ki evin annesiymiş. Bize baktı ve üniformamızdaki Türk Bayrağını gördü ve şöyle dedi:

 

- Gelin, saklanmanıza gerek yok. Vallahi bunlar Muhammedin Ordusu; kimsenin namusuna, malına ve canına dokunmazlar."

 

Bu hadise karşısında duygulanmamak ve dahası, gurur duymamak mümkün mü? İşte biz, Allah'a şükürler olsun ki, böyle bir milletin evlatlarıyız ve böyle bir orduya sahibiz...

 

Eğer zalim bir millet olsak, hayasız bir ordumuz olsa, durum tıpkı ABD'nin Rakka'da yaptığı gibi olurdu. Bilenler hatırlayacaktır; Rakka IŞID'ın kontrolü altına girmişti ve ABD beraberindeki PKK ve uzantılarıyla beraber bu şehre bir operasyon düzenlemişti. Öyle bir operasyon ki, şehrin üzerine günlerce bomba yağdırmış ve şehri güya IŞID'dan temizlemişti. Bu operasyon sonucunda şehir hayalet bir şehir haline gelmişti. Şehirden kaçmak isteyen siviller, bir taraftan IŞID, bir taraftan da ABD bombalarıyla öldürülmüşlerdi. Ölü sayısı üç-beş binlerle ifade ediliyordu.

 

İşte iman, insanlık ve vicdan farkı...

 

Değerli dostlarım,

 

Sahip olduğumuz bu hasletler, bize imanımızın bir gereği olarak atalarımızdan miras kalmıştır. Biz, elinde silah olmayan, hainlik yapmayan, aman dileyen kim olursa olsun öldürmeyiz. İslam ve Türk tarihinde buna ilişkin birçok örnek vardır.

 

Bunun İslam tarihindeki ilk örneği Bedir Savaşında yaşanmıştır:

 

Müslümanlar erken gelip Bedir Kuyularının bulunduğu mevkie yerleşmiş, kuyu sularından istifade için bir havuz teşkil etmişlerdi.

 

Kureyş ordusu gelince Hakîm bin Hizâm’ın da bulunduğu bir kısım müşrikler, müslümanların havuzundan su içmeye geldiler. Müslümanlar onlara mânî olmak istedikleri zaman Allah Rasûlü (SAV);

 

– Bırakınız içsinler! buyurdu. Gelip içtiler.

 

Saatler sonra kılıç kılıca harbe tutuşacakları insanlara ikramda bulunmak, ancak Müslüman asalet ve şahsiyetinin bir tezahürüdür.

 

Esirlere gösterilen insanî muâmele konusunda, Türk tarihinden verilebilecek en güzel örneklerden biri Çanakkale Savaşında gerçekleşmiştir. Savaşta esir düşen bir Anzak askerinin anlattıkları gurur vericidir:

 

“Sahip olduğumuz bütün teknolojik imkânlara ve sayı üstünlüğüne rağmen Türklerin cesaret ve gayretleri karşısında durmadan geri püskürtülüyor, tekrar taarruz ediyorduk. Bu taarruzlardan birinde başımdan yediğim şiddetli bir dipçikle yaralanıp bayılmışım. Kendime geldiğimde Türklerin arasında olduğumu anladım. Önce çok korktum. Çünkü İngilizler, bize Türkleri çok vahşî ve barbar insanlar olarak tanıtmıştı. Fakat iyice kendime gelince gördüm ki, yaralarımı sarmış, beni tedavi etmişler. Hiçbirinin yüzünde bana karşı öfke yoktu. Üstelik, yiyecekleri yok denecek kadar az olmasına rağmen, bana çantalarındaki yiyeceklerden ikrâm ettiler. Şok derecesinde bir şaşkınlık yaşadım. Burada âdeta bir misafir gibiydim. Artık içimden; «Yazıklar olsun bana! Yazıklar olsun yalancı İngilizlere!» diyordum.”

 

Kıymetli Okurlarım,

 

İşte biz böyle bir milletin fertleriyiz. Hem Müslümanlık ve hem de Türklükle yoğrulmuş milletimizle ne kadar gurur duysak azdır. O hainler, velev ki sınırlarımızın ötesinden sivillere saldırıp öldürsünler. Biz gene de bile bile onların hiçbir sivilinin kılına zarar vermeyeceğiz. Bize yakışan budur.

 

Bu haftaki yazıma burada son verirken, Afrin başta olmak üzere, ülkemiz dahilinde ve haricinde görev yapan bütün güvenlik birimlerimize Allah'tan yardım diliyorum. İnşallah en kısa sürede hedeflerine ulaşır ve yuvalarına sağ salim geri dönerler.

 

Esen kalın değerli okurlarım.. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.