Takip Et

TÜRK TARIMININ GELDİĞİ NOKTA VE GELECEĞİ

Türkiye’nin AB ve diğer batılı ülke bloklarına katılma çabaları esnasında, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki dış ticaret politikası esası olarak belirlenmiş çeşitli uygulamalar, makro ekonomik düzlemde sürekli olarak ülkemiz aleyhine sonuçlar doğururken Türk çiftçisinin de dış rekabet şans ve gücünü kırmıştır.

Bir örnek verecek olursak pamuk ithalat ve ihracatında üretim bölgemiz olan Söke ilçesi kadar pamuk üreten Yunanistan karşımıza ihracatçı ülke olarak yer almıştır.

Mercimek üretimi yapan ancak mercimek yeme kültürü olamayan Kanada Türkiye’nin mercimek ihtiyacını karşılayarak Türk mercimek tarımını bitme noktasına getirmiştir.

Bir hububat ülkesi olan Türkiye buğday,arpa ve mısırı kendi çiftçisine ürettirmek yerine ithalat yoluna başvurmuştur.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin tarım alanında temel yapısal sorunlarının olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu gerçeklerden hareketle özel olarak ülkemizin son yaşanmakta olan ekonomik krizden etkilenimi ve bu sürecin Türk Tarımına etkileri maalesef ele alınmamaktadır.

Türkiye kendi içerisinde uzun yıllar yaşamış olduğ uekonomik ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle dünyadaki tarımsal gelişmeleri izleyememiştir.Ticari ve teknolojik anlamda Türk çiftçisinin dünya tarımına entegrasyonu uluslararası şirketlerin insiyatifine bırakılmıştır.

Milli ekonomilerin başat sektörlerinden olan tarım sektörüne politikacı tarafından genellikle bir oy deposu olarak bakılmış,homojen bir siyasi yapıya sahip olan Türk çiftçisine bu nedenlerden dolayı aklı başında bir tarım politikasından ziyade taban fiyat uygulamaları,yüzeysel ve çare olmayan desteklemeler yaklaşılmıştır

Bu durum, sorunlara çözüm olmadığı gibi kendi içerisinde bir kaos ortamı yaratacak çelişkiler barındırırken diğer taraftan da Dünya Ticaret Örgütü-Tarım Anlaşması ve Avrupa Birliği üyeliği gibi gelişmeler ve bu uluslararası örgütlerin dayatmaları zaman içinde ülkemizin ve tarım sektörünün sorunlu yönlerini açığa çıkarmaya başlamıştır.Ancak gelişen ekonomik şartlar paralelinde olması gerekirken Türk tarımı “iyi” olarak adlandırlabilecek dönemlerde dahi “tavşanın suyu” nun suyu ile yetinme zorunda bırakılmıştır.

Politikacı ve Ankara bürokrasisinin ithalat lobilerinin baskı ve yaklaşımları ile “yapısal” ı sağlam bir üretim sektörü yaratmak yerine, tarımsal üretimin ihtiyacımıza yetmeyerek ithal edilir duruma gelmesi , tarımsal nüfusun hâlâ toplam istihdamda önemli pay alması, çiftçinin çıkardığı ürünün masraflarını bile karşılayamaması sorunu bu yolla aşılmaya çalışıldı.Sonuç olarak da bugünkü gıda enflasyonuna giden yol açıldı.

Peki bu durum nereye uzanacak?

Önümüzdeki on yıllarda eğer ciddi önlemler ve yapısal değişiklikler alınmazsa,Türk Tarım Sektörü ve gıda üretimi Türkiye nüfusuna yetemeyecek duruma gelmesi söz konusu olabilecektir.

Kırsal gelirin çeşitlendirilmesine yönelik önlemlerin alınmaması ile ürün bazlı ciddi rakamlara tekabül eden desteklemelerden, üretici bazlı desteklemelere geçilmemesi desteklemenin etkinliğini arttırıcı ve kamu maliyesi üzerine düşen yükü artırıcı etki yapacaktır.

En kısa zamanda Tarım sektörü emek yoğun bir sektörden çıkartılarak teknoloji yoğun bir sektöre dönüştürülmeli ancak bu yapılırken sosyal politika uygulamaları da hesaba katılmalıdır.Bunun için de Türk çiftçisinin bugünkü durumu göz önünde bulundurulmalıdır.

Türk çiftçisine dağıtılan 25 milyar TL toplam destekleme çiftçi hanesine bölündüğünde 5950 rakamı ortaya çıkmaktadır ki bu rakam hane başı üretim rakam olarak ciddi bir rakam olmayıp,eğer başarılı bir üretim sonucu elde edilmek isteniyorsa toplam destekleme miktarının bugünkü girdi ve satış fiyatları dikkate alınırsa en az 150 milyar TL olmalıdır. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.