Türk çiftçisinin en önemli handikaplarından birisi tarım arazilerinin parsel büyüklükleri ve bunun,verime,ailevi ve ticari tarıma etkileridir.
Türkiye’de ortalama işletme büyüklüğü TÜİK’in 2001 yılı Genel Tarım Sayımı’nda 61 dekar, 2014/2015 üretim sezonunu dikkate alan 2016 yılı Tarımsal İşletme Yapı Araştırması’nda ise 76 dekar çıkmıştır.
Fakat bu ortalama rakamlar ilk bakışta olumlu gibi görünse de ülke genelindeki dağılımları ve getirileri ele alındığında sonucun hiç te çiftçi lehinde olmadığı görülecektir.Çünkü büyük parseller coğrafi olarak daha çok Orta ve Güneydoğu anadolu’da kümelenmiş,sulama oranı en düşük hububat ve bakliyat arazileridir ki içinde yaşadığımız dönemde olduğu gibi kuraklığın kaderinde olan,bazı yıllar hiç verim alınamayan tarım topraklarıdır.Üstüne üstlük önel bir bölümü hala nadasa ayrılmaktadır.
Verimli topraklarda sulanan meyve,sebze ve kültür bitkilerinin bulunduğu büyük parseller, Söke ilçesi tipinde araziler oldukça düşük oranlardadır.
Verim açısından son derece önemli olan sulama oranları da oldukça düşüktür. Sulanan arazi miktarının, toplam arazi büyüklüğüne oranı ise %29 olarak ölçülmüştür. TÜİK tarafından Türkiye bazında açıklanan oran ise %31’dir. 20 milyon hektar civarında ekilen toplam alanın 6,1 milyon kadarı sulama imkânına sahiptir. Bu rakamın orta vadede 8,5 milyon hektara yükseltilmesi için çalışmalar yürütülmektedir
Çiftçi Kayıt Sistemi’nin son verilerine göre ise 2017 yılı itibarıyla 70 dekardır. Dolayısıyla, işletme başına büyüklük artış trendindedir. Bunun nedenlerinden birisi de miras hukuku ile ilgili olan Toprak Koruma yasasının sonuçlarıdır.Ancak bu yasanın yararoı olsa da etkisi bariz bir biçimde görülmemiştir.Tarım parsellerinin büyümesindeki ana neden tarımdan kaçan nüfusun arazilerini köyde ve kırsalda kalan mirsçıya terk etmiş olmasındandır.
Bu arazilerin önemli bir bölümü de kiralıktır.Kiralık arazilerde daha çok tek yıllık tarla bitkilerinin (özellikle endüstriyel bitkilerde ve hububatta) yetiştirildiği görülmektedir. Öte yandan en çok karşılaşılan model, mevcutta arazisi olan ve aktif olarak üretim yapan çiftçiler ile aktif olarak üretim yapmayan (üretimi bırakmış ve/veya şehirlere göçmüş) arazi sahipleri arasındaki kiralamalardır.
Aynı zamanda bu durum tarım arazisi artışından değil, aktif çiftçi sayısının azalışından kaynaklanmaktadır. 2019 yılı saha araştırmasında bulunan 190 dekarlık aritmetik ortalama, Türkiye’de gerçekte resmî kayıt sistemlerinde görülenden daha az sayıda aktif çiftçi (çiftlik yöneticisi) olabileceğini ve mevcut çiftçilerin resmî ve gayri resmî ekimleri ile birlikte aslında bilinenden daha fazla oranda üretim yaptıklarını göstermektedir.
ÇKS gibi resmî kayıt sistemleri arazi sahipliği ya da resmî kiralamaları/ muvafakatnameleri baz almakta ve alan bazlı destekleri bu resmî sahiplere ya da kiracılara ödemektedir. Arazi sahiplerinin büyük bir kısmı üretim faaliyetini aktif olarak kendileri gerçekleştirmeseler dahi, ÇKS’ye kendi adları ile kaydolmaktadır.
Ayrıca miras nedeniyle mülkiyeti bölünen arazilerin aynı hane halkı tarafından ortak işletilse de ÇKS’ye ayrı aile fertleri adına kaydedildiği de görülmektedir. Bunun dışında sözleşmesiz (gayrı resmî) olarak kiralanan araziler ile tapuda orman, mera ve/veya hazine arazisi görünen fakat üzerinde tarım yapılan arazilerin de çiftçi başına “fiili” arazi miktarını artırdığı düşünülmektedir.
Tüm bu veriler, yaşanan gelişmelerin Türkiye’de arazilerin konsolidasyonunu ve el değiştirmesini hızlandırdığı sonucuna ulaştırmaktadır. Ayrıca tarımsal teknolojilerin ve mekanizasyonun yaygınlaşması, çiftçinin eskiye göre daha fazla alanı işleme kabiliyetini artırmıştır.
Kaynak:Kredi Kayıt Bürosu, Türkiye Tarımsal Görünüm Saha Araştırması 2019.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.