Hâsılatın verimsizliğinden ve yetersizliğinden dolayı kapalı besicilik yerine yayla, otlak ve meralardan faydalanan köylüler, Orta Anadolu’nun yağışsız iklimi yüzünden büyükbaş hayvan besleyemiyor, genellikle ellerinde sadece tarlalarını sürdükleri birer çift öküzleri bulunuyordu. Esasen Anadolu’da büyükbaş hayvancılık – bugün de olduğu gibi- Erzurum ve Kars civarında yapılmaktaydı. İlerleyen kısımlarda, devletin buralardan çift öküzü satın alıp, kıtlıkta öküzleri telef olan Orta Anadolu ahalisine dağıttığı gösterilecektir. Fakat büyükbaş hayvanların şu durumunun süt ürünlerinin kıtlığına da sebebiyet verdiği belirtilebilir (328).
Hayvancılığın bu hali düşünüldüğünde kıtlık, soğuk ve bunların tetiklediği bir hayvan hastalığı neticesinde 1873-75 yılları arasında telef olan hayvan sayılarının büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır (329).
Hayvancılık XIX. yüzyılda yaşayan çiftçi ve köylü için önemli bir yere sahiptir. Tarımsal faaliyetlerde bulunan ahalinin toprağı işlerken, bahçeye ve tarlaya giderken, eşyasını ve ticari ürününü taşırken, gıdasını endüstriyel ürünlerini (yün ve deri) elde etmek için kullandığı aracı hayvanıdır.
Temettüat defterlerinde çeşitli adlarda farklı hayvanların bulunduğu görülmektedir. Toprak tasarrufunda bulunmayan haneler de hayvan sahibi olabilmektedirler. Köylü ve çiftçi, hayvanlarından kendi gıda - peynir, yağ, süt, et-ihtiyaçlarını karşıladıkları, hâsılat elde ettikleri gibi mesleklerinin gereği olarak ta kullanmaktadırlar. Bu tür etkinlikler hayvancılığın ne kadar önemli bir ekonomik faaliyet olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hayvancılık faaliyetleri büyükbaş, küçükbaş, yük-binek ve arıcılık olarak ele alınacaktır.
Mühimme defterleri başta olmak üzere pek çok belgede yer aldığı gibi hayvanlar, tarımsal üretimde zaman zaman çatışmaların nedeni olmuştur. Konar-göçerler küçükbaş hayvanlarını besleyebilmek için yerleşiklerin ekili-dikili arazilerini talan etmeleri çok sık rastlanan olaylardandır.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bitkisel üretimin sürekli ve verimli olabilmesi için konar-göçerlerin mecburi iskânları ile ilgili pek çok karar alınmış uzun yüzyıllardan sonra bu kararlar ancak uygulanabilmiştir.
Osmanlı Devletinde yaşayan toplumların genelinde olduğu gibi Çukurbağ’da da hemen hemen her aile hayvancılıkla uğraşmaktadır. Hayvancılığın Osmanlı döneminde hayvancılığın bu kadar önemli olmasının nedeni ekonomik olarak getirdiği katkının yanı sıra hane halklarının kendi ihtiyaçlarını da öncelikle gıda olarak (yağ, süt, peynir, yün, vb.) gibi temin edebilmesidir. Ayrıca yük ve koşum hayvanlarından (öküz, beygir) tarla sürümünde de yararlanılmaktadır. Çukurbağ halkının tamamının ekilip dikilen arazisi olmasa da hemen hemen hepsinin hayvanlarının olduğunu ifade etmek mümkündür. Kimi aile sadece kendi ihtiyaçları için hayvancılık ile uğraşmakta, kimisi ise gelir elde etmek amacı ile hayvancılık yapmaktadır.
Göçebe olarak yaşayan Yörükler, küçükbaş hayvanlardan daha çok keçiyi, büyükbaş hayvanlardan da daha çok deveyi yetiştirmişlerdir. Ancak yerleşik hayata geçtikten sonra toprakla ilgili tarım faaliyetlerinin yoğun olduğu yerlerde at ve sığır yetiştirilmiş, şehrin et ihtiyacı daha çok keçi ve danalardan sağlanmıştır. Sarıveliler civarında yetiştirilen keçilerin önemli bir kısmı, Anadolu’nun pek çok yerinden olduğu gibi İstanbul’un et ihtiyacını karşılamak için bu şehre ulaştırılmıştır. Bu da Toroslarda keçi yetiştiriciliğini teşvik etmiştir. Keçi yetiştirenler, kışı deniz kıyılarıyla ovalık kesimlerde (Gazipaşa. Mut, Alanya vb.) bulunan kışlaklarda geçirmişler, yazın ise yaylalara çıkmışlardır.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.