Hemşerilerimizin çevre sorunlarına karşı göstermiş oldukları hassasiyetler bizi elbette memnun eder. Ancak; bazı konuların öncelikli olarak gündeme taşınmasını, çok önemli bazı konuların ise hiç yokmuş gibi görmezden gelinmesini de içime sindiremiyorum. Son zamanlarda canı sıkılan jeotermal diyor da, zeytinlik katliamlarını ve özellikle bu katliamı adeta teşvik eden yasa çıkarılmasını görmezden geliyorlar. Sağanak yağmur altında ve de yakıcı sıcaklarda meclis önüne gelip günlerce eylem yapan yaşlı ninelerin, dedelerin, genç kardeşlerimizin doğaya sahip çıkma çabalarına aynen meclis içindeki milletin vekilleri gibi sessiz kalıyorlar.
*
Yıllar önce Afyon ili, Bolvadin İlçesine bağlı Güney Köyü’nde öğretmenlik yapmıştım. Bir gün köyümüze gelen bazı kimseler ses düzeni pazarlamak istediler. Camiye alınacak bu ses düzeniyle ezanlar okunacak, dağda sürüsünü otlatan çobanlar dahi duyup namazlarını vaktinde kılabileceklerdi. Para toplayıp almaya karar verdik. Herkes gücü kadar bir miktarı veriyordu. Köyün ileri gelenlerinden Hacı Arif Amcaya da gittik. Kendisi oldukça varlıklıydı. İstiklal Savaşı gazilerindendi. Bizi dinledikten sonra kaşlarını çattı ve sert bir ifadeyle azarladı.
“Ben para falan vermiyorum. Unutmayın: farzdan önce farz olmaz. Köyün içecek suyu yok. İçeceğiniz, hatta yıkanacağınız suları bile eşeklerle bir saatlik yoldan getiriyorsunuz. Asıl onun için para toplayın…”
Bu sözler karşısında ne söylenebilirdi ki?.. Gerçekten de içecek ve de banyo yapılıp çamaşır yıkanacak su yoktu. Köyde bulunan birkaç kuyudan çıkan su da tuzlu olduğundan ancak bulaşık yıkamada kullanılabiliyordu. Sabunu köpürtmediği için çamaşır yıkanmıyor, bunun için kadınlar kirli çamaşırlarını kazanlarıyla birlikte dağdaki o çeşmenin başına götürüp orada yıkıyorlardı.
Kalbimin derinliklerinden Arif Amcaya hak vermiştim. Ama yine de o ses düzenini alıp camiye koyduk. Artık ezanlarımız dağda taşta duyuluyordu. Ben köyden ayrılırken hala suyumuz eşeklere yüklenmiş testilerle o çeşmeden getiriliyordu ve iki köyün arasındaki tek çeşmeydi.
*
Sevgili okuyucu, son günlerdeki jeotermal şikayetleri bana geçmişteki bu olayı hatırlattı. Her şeyden önce bu termal suların insan sağlığına zararlı olmadığını, hatta şifa için bunların kullanıldığını biliyoruz. Halbuki Söke’de bulunan çimento fabrikası havaya savurduğu çimento tozlarıyla hem bitkilere, hem hayvanlara ve dolayısıyla insanlara kalıcı zararlar verip ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor. Ayrıca hammadde için dağı taşı yok etmekten çekinmiyor. Patlattığı dinamitlerle yer altında çatlaklar oluşturup kaynak sularının derinlere kaçmasına neden oluyor…
Nedense bu durumlar görmezden gelinip devamlı olarak jeotermal gündemde tutuluyor.
Bana göre yer altındaki bu sıcak sular Allah’ın bölgemize bir lütfudur. Zeytinlikler ve diğer bitki örtüsü yok edilerek çıkarılacak kömüre ya da diğer bazı taşlara izin verilmesi inanılmaz bir çevre kirliliğine yol açarken görmezden gelenlerin jeotermal konusunu gündemde tutmak için gösterdikleri çabaları da anlamakta güçlük çekiyorum.
Önümüzdeki günlerde bu konularda başka yazılarım da olacak.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.