Şüphesiz ki siyasetin hayatımızı en çok meşgul ettiği içinde bulunduğumuz dönem fikirlerin frenleme mekanizması olmadan paylaşılabildiği sosyal medya çağına denk gelince, sosyal platformlarda en çok Ankara’daki siyasi gündemler konuşuluyor. Son gündemimizde yine Ankara var, ancak bu sefer yeni kuşaklar duruma el koymuş gibi.
Ankara’nın Çankaya ilçesindeki Kennedy Caddesi üzerinde, Kızılay yönünü gösteren standart bir yön tabelası bulunuyor. Bu tabela, gençler arasında sosyal medya üzerinden yayılan “En Ankara Fotoğrafım” akımı kapsamında popülerleşti: Birkaç genç ile başlayan akımın en popüler noktası olan tabela, kısa bir zamanda akımın ilgisini görerek belki de binlerce gencin fotoğraf arkadaşı oldu. Tabelanın önünde uzun fotoğraf kuyrukları oluştu; şehir dışından gelenler bile akıma katılmak için tabelayı görmeye geldi. Sosyal medyada “#EnAnkaraFotoğrafım” etiketiyle paylaşımlar arttı; tabela bu yönüyle “sembol” hale geldi.
Tabelanın yoğun kullanımı, üzerine asılma pozları vb. nedeniyle fiziksel zarar gördü; hatta bir süre söküldüğü ve yerine yenisinin takıldığı bildirildi. Belediye tarafından tabelanın paraleline bir barfiks çubuğu yerleştirilmiş; bu sayede insanlar tabelaya asılmadan poz verebilsin diye bir çözüm getirilmiş.
Ben bu konuyu kuşaklarına göre ayırıp eleştirme gayesi taşımıyorum. Yirmili yaşların belki böyle deneyimlerle yaşayarak geçirilmesi gerekebilir.
Tabelaya gösterilen bu ilgiden sonra aklıma, insanların anlamlandırabildiği her şeyin aynı oranda değerini nasıl arttırabildiğini gözlemlememe sebebiyet verdi. Yani değer aslında bir anlama tabi olmak durumunda. Eğer bir şey anlam taşımıyorsa, onun için samimi bir değerin oluşturulması imkansız olur.
Günümüz dünyasında bunun en büyük karşılığını sanatta görürüz. Değer verilen şey sanatın icrasından öte taşımış olduğu anlamdır. Duchamp’ın pisuvarı, Nil Yalter’in çadırı ya da Banksy’nin kendi kendini parçalayan tablosu arasında ortak bir şey var: Hepsi güzellik değil, anlam üretiyor. Modern dünyada sanatın değeri estetik biçimde değil, temsil ettiği düşüncede. Estetik, sadece anlamın taşıyıcısı hâline geliyor.
Belki de o tabelanın önünde sıraya giren gençleri küçümsemek değil ama biraz sorgulamak gerekiyor. Çünkü bu kuşak, anlam arayışını çoğu zaman “paylaşılabilir olan” üzerinden yürütüyor. Bir tabelaya yüklenen anlam, birkaç saat sonra bir “story” süresine sığdırılıyor. Anlam, gösteriye; gösteri, tıklanmaya dönüşüyor. Oysa gerçek değer, görüntünün ardında kalıyor. Tabelaya değil, orada durmanın kendisine yöneltilmiş bir bakış bu. Popüler kültür, gençleri anlam üretmeye değil, anlam tüketmeye çağırıyor. Ve belki de modern dünyanın en sessiz çelişkisi burada yatıyor: Değeri artık madde değil, anlam belirliyor.


ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.