AyFm 100.5

Vicdanlara da yenilen futbol

Sporun artık oyun alanlarının sınırlarına sığmadığı günümüzün endüstriyel pazar düzeni; paranın, rantın ve manipülasyonun kokusuyla, son günlerde patlak veren hakemlerin bahis skandalında somut sonuçlarını vermeye başladı. Sporcu duygularını ticari kaygılara dönüştüren bu düzen, amatöründen profesyoneline kadar; hırsın ve holiganlığın kol gezdiği futbol dünyasında ne oyuncuyu, ne yöneticiyi ne de seyirciyi hiçbir zaman tatmin edemedi.

Bugün ise hakem düdükleri, ekranların arkasında oynanan milyarlık oyunların birer enstrümanına dönüşmüş durumda.

Bu ülkenin futbolu artık yalnızca sahada değil, vicdanlarda da yeniliyor.

Adalet dağıtması gerekenler bile adaletin terazisini bahis kuponlarıyla tartmaya başlamışsa, artık sistemin çürüğünü değil, kokuşmuşluğunu konuşuyoruz demektir.

Bugün bir maçın sonucu sahadaki 22 futbolcudan çok, borsa mantığıyla bahis masasında oturanların elinde şekilleniyor.

Futbol artık sadece futbol değil — büyük bir piyasa, çok kârlı bir ekonomi, çok da kirli bir alan.

Ama asıl acı olan şu:

Bu duruma en çok isyan edenler, aynı zamanda bu düzenin devamını sağlayanlar.

Dillerinden “endüstriyel futbola karşıyız” sloganını düşürmeyenler, televizyonlarda, sosyal medyada, barlarda, tribünlerde “temiz futbol” diye bağırırken aslında o sistemin dişlilerini döndürüyor.

O çok nefret ettikleri düzenden asla kopmuyorlar. Çünkü o düzen onlara keyif, gündem, haz ve tatmin sağlıyor.

Endüstriyel futbola çemkirenlerin birçoğu, hafta sonu kombinesini elinden bırakmaz, forma lansmanına koşar, dijital platforma aboneliğini yeniler.

Ama iş amatör futbola geldiğinde, bir çocuğun yırtık kramponuna, çamur içindeki formaya, bir köy sahasındaki çabaya bir el uzatmaya gelince kimse ortada yoktur.

Sosyal medyada anonim olarak gezen bir cümle ile bu durumu neticelendirmek isterim, “Bir insan neyden çok bahsediyorsa, o şey, aslında onda eksiktir; yerli yersiz neyi yüksek perdeden eleştiriyorsa, kendisi, aslında o şeyin ta kendisidir. Her şeyin fazlası, aslında bastırılan diğer şeylerin göstergesi.”

Futbolu kurtaracak şey sistemin kendisi değil, insanların içindeki amatör ruhtur.

Türk futbolunun gelişimindeki çatlakları tıkayabilecek tek mekanizma hâlâ amatör futboldur.

Orada hâlâ top, sponsor logosu için değil, sevinmek için yuvarlanır.

Orada hâlâ hırs değil, heyecan vardır.

Kazanan değil, oynayan alkışlanır.

Bir köyde, bir kasabada, bir okul bahçesinde topun peşinde koşan çocuklar, belki de bu ülkenin en dürüst futbolcularıdır.

O yüzden çözüm “federasyon kurulları”nda ya da “merkez hakem atamaları”nda değil;

çözüm, sabahın ayazında çantasına termosunu, sırtına formayı alıp çocuğunu mahalle sahasına götüren anne-babalarda.

Çözüm, çocuğuna tabletinin yanında top alan, onu saha ile tanıştıran ailelerde.

Bugün futbolu yönetenler için her şey bir veridir: izlenme oranı, forma satışı, bilet geliri…

Ama futbolu sevenler için tek bir gerçek var: Ruh.

Ruhunu kaybetmiş bir futbol, ister Şampiyonlar Ligi finalinde oynansın ister mahalle turnuvasında, aynı derecede boş bir sahnedir.

Endüstriyel futbolun çarklarını döndürenler, aslında kendi çocukluk hayallerini ezip geçiyorlar.

Bir zamanlar sokakta dizini kanatarak top oynayan o çocuk, büyüyünce paranın hüküm sürdüğü bu düzenin seyircisine dönüşüyor.

Ve işin ironisi şu: Hepimiz sistemden şikâyet ediyoruz ama o sistemin benzinini biz sağlıyoruz.

Bir düşünelim:

Her hafta hakem hatalarına isyan ediyor belki ama ertesi hafta aynı maçı yine izliyoruz.

Bahis firmalarının reklamlarından rahatsızız ama onların sponsoru olduğu takımların formalarını gururla taşıyoruz.

Futbolun yozlaşmasından yakınıyoruz ama o yozlaşmanın bir parçası olduğumuzu kabullenmiyoruz.

Asıl devrim, televizyon başında değil, toprak sahada yapılır.

Bir gün bu ülkenin futbolu yeniden nefes alacaksa, o nefes Riva’daki beton ofislerden değil, toz toprak içinde koşan miniklerin ciğerlerinden çıkacak.

Bahis operasyonu bize bir şeyi hatırlattı:

Futbolu kirleten para değil, parayı kutsallaştıran insandır.

Eğer futbolu yeniden temizlemek istiyorsak, önce kendimizi arındırmamız gerekiyor.

Adil oyunu geri getirecek olan ne yeni kurallar ne de yeni hakemlerdir; adil insanlar yetiştirmektir.

Bu yüzden, “futbolu kurtarın” demiyorum.

Futbolu biz zaten kaybettik.

Ama çocukları kaybetmeyelim.

Onları sporla tanıştırın, sahaya gönderin, yenilmeyi öğretin, paylaşmayı öğretin, omuz omuza sevinmeyi öğretin.

Çünkü futbolun yeniden doğacağı yer, endüstriyel ışıkların altında değil; mahalle aralarındaki mütevazı bir pota, paslı bir kale direği, çamurlu bir saha olacak.

Gerçek kurtuluş, orada.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.