AyFm 100.5

İnsan Emeği Manifestosu

Televizyon tarihinin en büyük ustalarından biri olan Amerikalı yönetmen Vince Gilligan, yeni dizisi Pluribus’ın yayımıyla birlikte son dönemde yeniden gündeme geldi. Ürettiği eserlerinin kahir ekseriyetinde ince ayrıntılarla özgünlük kazandırma eğiliminde olan Gilligan; Pluribus dizisinde, son dönemde hayatımızı oldukça meşgul eden ve birçok düşünür ve uzman tarafından fayda/zarar tartışmasının merkezinde yer alan yapay zekaya göndermelerde bulundu. Öyle ki dizi bölümlerinin sonunda “Bu çalışma insanlar tarafından yapıldı” yazıyor. Bu cümle hiç kuşku yok ki insan emeğini yapay zeka karşısına koyan bir manifesto hükmü taşıyor.

Robotların çalışıp bizim tükettiğimiz bir düzene doğru ilerlerken, evde oturup rahatça kültür-sanat tartışabileceğimiz bir evrenin hayalini kuruyor muyuz? Bilemiyorum. Ancak yapay zeka mutlaka hepimizin hayatına bir şekilde dolaylı yoldan da olmuş olsa girmiştir. Düşünülerek yazıldığını düşündüğümüz birçok e-posta, haber metni, köşe yazısı hatta çok yakınımızdan gelen bir özür mesajı bile bir yapay zeka üretimi olabilir.

Peki Vince Gilligan neden “insan emeği”nden bahsediyor?

Yapay zeka, temeline bakıldığı zaman kendisine öğretilen şeyleri ezberleyen ve sonrasında tekrar eden bir yapıya sahip. Yani tek başına üretim yapabilme meziyetine ulaşabilmiş değil. Sonuçta ismi de bu sebepten ötürü “yapay”. Gilligan’ın tedirginliği, bu mantıkla üretilmiş eserlerin, şimdiye kadar üretilen eserlerin bir üretim değil tekrar mantığına dayalı olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?

Gilligan’ın çıkışı elbette yalnızca kişisel bir hassasiyet değil; son yıllarda dünyanın pek çok yerinde konuşulan daha büyük bir meselenin parçası. Çünkü bugün kalem tutan, tuval karşısına geçen, nota dizen ya da kamera arkasında duran herkesin zihninde benzer bir soru var: “Bu işin sonunda ne kalacak?” Hollywood’daki senaristlerin yapay zeka destekli metin üretimine karşı verdiği mücadele de aslında bu kaygının somut hâliydi.

Bu tartışmanın merkezinde üç temel risk duruyor. İlki, özgünlüğün zayıflaması… Verilerle beslenen ve geçmiş örnekleri tekrar eden sistemler, ister istemez daha önce söylenmişi yeniden kuruyor; ortaya çıkan şey “yeni” değil, eski cümlelerin ve düşüncelerin karışımı oluyor. İkincisi, emeğin değersizleşmesi… Maliyet hesabı gözeten kurumlar, insan üretiminin yerini makineye bıraktığında, bir metne, bir sahneye, bir fikre harcanan çaba görünmez hâle geliyor. Üçüncüsü ise kültürel çeşitliliğin daralması… Aynı kalıplarla işleyen sistemler, her yere aynı tadı yayıyor; yerelin sesi, kendi rengi ve kendi anlatısı giderek silikleşiyor.

İşte Gilligan’ın “insan emeği” vurgusu tam da bu noktada önem kazanıyor. Çünkü insan eli değen her üretimde niyet, duygu, yaşanmışlık ve yoruma açık bir derinlik var. Makinenin veriden öğrendiği şeyler ise bu katmanlara sahip değil. Yapay zekanın gücü, birikmiş bilgiyi hızla düzenlemek; ama eksik olan yanı, o bilgiyi anlamlandıracak içsel bir sezgiye sahip olmaması.

Dolayısıyla mesele yalnızca teknolojik bir yenilik sorunu değil. Asıl tartışma; fikrin, emeğin, düşüncenin ve kültürel birikimin önümüzdeki yıllarda nasıl korunacağı… Gilligan’ın dikkat çektiği nokta da tam burada anlam kazanıyor. Çünkü veriyle çalışan sistemlerin sınırı, kendilerine öğretilen dünyanın dışına pek çıkamıyor. İnsan üretimini kıymetli kılan şey ise tam tersine; tecrübe, sezgi, duygu ve irade gibi makinenin sahip olmadığı katmanlar. Bu unsurlar zayıfladığında üretilen işlerin birbirine benzemesi, çeşitliliğin azalması ve gerçek anlamda “yeni”nin giderek daha zor ortaya çıkması kaçınılmaz hâle geliyor.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.