Her şeyin ötesinde, her birimizin üç insana ihtiyacı vardır;
arkasında yürüyecek ve ona destek olacak bir insan,
önünde yürüyecek ve ona yol gösterecek bir insan,
yanında yürüyecek ve ona yoldaş olacak bir insan.
Zira insan, kendi başına bir âlem olsa da, hakikatin kapısını çoğu kez başka bir gönül aralar. Her insan, diğerinin aynasıdır; kiminde sabrı görürüz, kiminde merhameti, kiminde de kendi eksikliğimizi. Destek olan, bizi taşıyan bir dağ gibidir; gölge düşse bile sarsılmaz. Yol gösteren, geceye kandil olur; yönümüzü şaşırdığımızda hakikati hatırlatır. Yanımızda yürüyen ise, nefesimizle nefes olan dosttur; bir bakışıyla kalbi huzura erdirir.
Ve yine her şeyin ötesinde, her birimizin iki insana ihtiyacı vardır;
aklına dokunacak ve ona gerçekliği gösterecek bir insan,
gönlüne dokunacak ve ona hayal gördürecek bir insan.
Gerçeklik, insanı yeryüzüne bağlar; hayal ise gökyüzüne taşır. Akla dokunan, kalbi yoldan alıkoymaz; gönle dokunan, aklı küstürmez. Çünkü akılla gönül bir araya gelmedikçe insan yarımdır. Biri olmadan diğeri savrulur; biri yoksun kalınca diğeri yorgun düşer. Hakikat ehli bilir ki, insan ne yalnız akıldır ne de sadece gönül — her ikisinin arasında bir sırdır.
Ve yine her şeyin ötesinde, her birimizin bir insana ihtiyacı vardır;
o ise yaşamımız boyunca peşinde olduğumuz diğer yarımızdır.
O yarı, yalnız bir bedenin değil, bir ruhun yitirdiği parçadır.
Bazen bir bakışta, bazen bir dua arasında hatırlanır.
Onu bulmak, dışarıda bir arayış değil, içte bir uyanıştır.
Zira “yar” dediğin, aslında sende gizlidir.
Kendini tanımayan, yârini de bulamaz.
Ve nihayetinde, insanın kendine ihtiyacı vardır.
Çünkü o üç, o iki, o bir insan; aslında bizi bize anlatmak için gelir.
Kimi zaman hoca olur, kimi zaman dost, kimi zaman da düşman.
Her biri bir ayna… her biri bir ders.
Birinin tebessümünde rahmeti, diğerinin sessizliğinde imtihanı görürüz.
Hepsi birden, bizi Hak’ka götüren yoldur.
Yaşam, dışarıya bakarak değil, içeriye dönerek anlaşılır.
İnsanın yürüdüğü en uzun yol, kendi içine yürüdüğü yoldur.
Kendi nefsinin dar sokaklarından geçmeden, kimse aşkın meydanına varamaz.
O yüzden, aradığımız her şeyin sonu yine bize çıkar.
Yol da biziz, yolcu da biziz, vuslat da bizdedir.
“Geldim dergahına ey şirin dostum
Gönlüm peymanedir doldur efendim
Aşk ile sunduğun meyinden mestim
Sevgi muhabbetin baldır efendim.”
İnsan bir gün o dergâhın kapısında diz çöker.
Anlar ki, aradığı dost, ötelerde değil içindedir.
Aşkın meyinden bir damla tattığında, dünya susar; kalp konuşur.
Ve o an, artık ne yoldaş arar ne rehber…
Çünkü bilir: bütün yollar, o dostun yüzüne çıkar.


ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.