Takip Et

TMMOB JEOTERMAL ÖN RAPORU ÖN DEĞERLENDİRMESİ-1

Jeotermal kaynak, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu, kimyasallar içeren, sıcak su, buhar ve gazlardır. Jeotermal enerji ise, jeotermal kaynaklardan doğrudan veya dolaylı her türlü faydalanmayı kapsamaktadır.

Jeotermal akışkanın sıcaklık değerlerine göre jeotermal kaynakların kullanım alanları; elektrik üretimi dışında, kent ve sera ısıtmacılığı ile tarım ve sanayideki çeşitli kullanımlar şeklinde sıralanabilir.

Dünyada Jeotermal enerji üretiminin olmazsa olmaz üç kuralı; Santrallerin yaşam alanlarından uzağa kurulması, yeraltından çekilen akışkanla birlikte gelen ve yoğunlaşmayan gazların atmosfere salınmaması ile akışkanın bir damlasının dahi yerüstüne deşarj edilmemesidir.

Jeotermal enerji yenilenebilir ve doğru kullanıldığında çevreye en az zarar veren enerji kaynaklarından biri olmasına karşın, yanlış kullanımlarda çevreye zarar veren bir enerji türüdür. Jeotermal enerji uygulamalarında oluşan çevresel etkiler; hava, su, toprak, termal ve gürültü kirliliği basamaklarına ayrılabilirler. Kuyular (yüzey ekipmanları yoluyla), separatörler, buhar boruları, silencerler, kondenserler (yoğuşmuş buhar atımı yoluyla), soğutma kuleleri, reenjeksiyon sistemleri başlıca kirletici kaynaklardır. Elektrik enerjisi üretiminden dolayı oluşan çevresel etkiler ise; Sondaj süresinde ekosistemin bozulması, Kuyu sondajları boyunca jeotermal sıvı ile su ve toprağın kirlenme riski, Tesisin işletilmesi süresince CO2 ve H2S emisyonları, Jeotermal sıvının ekstraksiyonu nedeniyle arazinin çökme riski, Doğrudan akarsulara deşarj yoluyla yoğun su kirliği, Asit yağmurları nedeniyle toprağın, ağaçların, tarımsal ürünlerin, göller ve akarsuların etkilenmesi şeklinde, yaşam döngüsü ve küresel ısınmaya etkiler sıralanabilir.

Ülkemiz jeotermal enerji kaynakları açısından zengin bir ülkedir. Bununla birlikte işletmede olan jeotermal esaslı elektrik santrallerinin (JES) üçte ikisine yakın bir bölümü Aydın’da kurulmuş olup; halen yatırım sürecinde olan, ön lisans ve planlama aşamasındaki yeni JES proje stokunun da dörtte biri Aydın il sınırları içindedir.

Jeotermal konusu ülkemizde en başından beri TMMOB gündeminde olup, TMMOB Aydın İKK tarafından 30 Kasım-2 Aralık 2006 tarihlerinde Jeotermal Enerji ve Aydın'daki Geleceği Sempozyumu düzenlenmiştir. Sempozyum kapsamında; “Jeotermal enerji konusunda halkımızın bilinçlendirmesi ve seferber edilmesi; Türkiye’nin toplam jeotermal ısı potansiyelinin değerlendirilmesi için gereken yasal çerçevenin bir an önce tamamlanması; Yasalaşan ‘Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kanun’un yanında Meclis gündeminde yer alan ve bizlerinde üzerinde önerileri olan ‘Enerji Verimliliği Kanun Tasarısı’ ve ‘Jeotermal Kaynaklar Ve Mineralli Sular Kanun Tasarısı’nın bir an önce kabul edilmesi ve hayata geçirilmesi” önerilmiştir. TMMOB ve bağlı Odaları, yıllar içerisinde Jeotermal kaynaklara ve uygulamalara yönelik görüş ve önerilerini bilimsel etkinlikler ve basın açıklamaları ile kamuoyu ile paylaşmış, yanlış uygulamalara karşı yöre halklarının yanında mücadele etmiştir.

Yaşanan süreçte, Jeotermal enerji kaynaklarının yoğunluklu olduğu Ege bölgesinde ve özellikle de Aydın'da; daha fazla kar odaklı, çevresel tahribatların görmezden gelindiği ve buna ilişkin önlemlerin alınmadığı, kuyu ve nakil hatlarının ovayı bir örümcek ağı misali örttüğü, vahşi deşarj yöntemlerinin uygulandığı ve bölgenin geri dönülemez tahribatlara uğradığı bir uygulama söz konusudur. Açık sistemlerde havaya salınan gazların etkisiyle tüm bölgede hissedilen çürük yumurta kokusunun yöre halkını rahatsız etmesi yanında, akışkan deşarjlarındaki yanlış uygulamalardan en fazla zararı Büyük Menderes Havzası’nda incir, zeytin ağaçları ve pamuk tarlaları ile Gediz Havzası’nda ise üzüm bağları görmüştür. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.