Takip Et

Türkiye'de toprak kullanımı-2

Dünkü yazımızda Osmanlı toprak sistemi ve tarımsal üretiminin belli ilkeler doğrultusunda günümüz sistemlerinden dahi ileride olma özellikleri taşıdığını ifade etmiştik. Tabii ki o günün tarımsal yapılanmasını, o günün şartlarında ve tarihi olayların akışı içerisinde bilimsel bir süreçte değerlendirmek gerekir.

Bu konuda araştırma yapan bilim adamlarımız, başta M.Ali Kılıçbay olmak üzere şu düşünceleri ileri sürmektedirler:

“Aslında Selçuklu devletinin kuruluşunda üretim güçlerinin merkezi denetimini sağlayan askeri tımar rejiminin uygulanmasına yol açan koşulların, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş döneminde daha da belirgin biçimde yürürlükte bulunduğu gözlenmektedir. Bu koşullar altında kurulmaya başlayan Osmanlı Devleti, Anadolu' da, özellikle Moğol baskısı nedeniyle Bizans' a sınır olan uçlarda büyük bir artış/ yığılma göstermiş olan nüfusun yarattığı sorunların (özünde toprağa yerleştirmek, vergi almak ve geçimlerini sağlamak zorunluluğu) çözümü yolunda, üretim güçlerini merkezi bir denetim altına alan bir sistem kurmak durumunda kalmıştır. Bu sistemin temeli tımar rejimi olmuştur. Üretim güçlerinin kısıtlılığı, nüfusun yol açtığı tüketim gereksiniminin karşılanması için savaş ve fetihleri de gerektirdiğinden; tımarlar askeri görevlere bağlanmış ve böylece toplumsal yapı merkezi otorite altında bir ordu biçiminde örgütlenmiştir.”

Yukarıdaki paragraftan anlaşılacağı üzere, temeli Selçuklu Devleti’ne dayanan “tımar” sistemi çok amaçlı bir üretim sistemi idi. Bu sistemi günümüz tarımı ve üretim biçimleri ile karşılaştırdığımızda bazı sonuçlara ulaşmamız mümkün olabilmektedir.

Öncelikle nüfus artışının, günümüzün deyimi ile “istihdam” ın önüne geçmesi sonucu işsizliğinin artmasını engellemek için, tarımda istihdam yaratarak, işsizliği önlemekteydi.

İkincisi fetihler yol ile sınır boylarında yerleşik Türk nüfusun iskan edilmesi ile bu bölgelerde artan nüfusu doyurmak için toprak tarımına ve hayvancılığa önem verilmekteydi. Her ne kadar hayvancılık göçebe ve yarı göçebe bir özellik arz etse de ,toprak tarımı yerleşik olmayı zorunlu kılmakta idi.

Bunun da çok yönlü yararları bulunmaktaydı.

Birincisi tarımsal üretim merkez tarafından kontrol altında tutulmakta, üretim biçimi, araçları, üretilen tarım ürünlerinin çeşitliliğine ihtiyaca göre müdahale edilebilmekte, kısacası, devlet ihtiyaca göre, tarımda istediği çeşitlendirmeyi yönlendirebilmekte ,bunun yanında üretim miktarlarına müdahale edebilmekteydi.

İkincisi çok zor ve pahalı olan bir ordunun beslenmesi, silah ve eğitim ihtiyaçlarının giderilmesi “tımar sistemi “ ile taşrada, devlete yük olmadan gerçekleştirilebilmekteydi.

Üçüncüsü, Toprağa tarım toplumu olarak iskân edilen değişik boylardan Türk toplulukları, tarım toprakları çevresinde kaynaştırılarak “millet” olmaları sağlanmaktaydı.

Burada günümüz şartlarına göre eleştirilecek yönler elbette mevcuttur. Ancak günümüzde devletin tarıma ayırdığı paya bakarak, bu tür yapılanmanın mümkün olmadığı ortadadır. Öncelikle Osmanlı Devleti gibi bir imparatorluğun ordusunun en önemli ve kalabalık sınıfının tarım üretimi ile beslenmesi, silahlanması ve savaşarak, her savaştan geri dönmesi, tarıma verilen önemin bir göstergesidir.

Bugün silahlı kuvvetlerin bu yolla beslenmesi bir ütopyadır. Ancak tarıma önem verilmesi devlete akla gelmeyecek kadar çok mali yarar sağlayacaktır.

Yarına devam edeceğiz. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.