Takip Et

19. YÜZYILDA TARIMIN TİCARİLEŞME ÇABALARI

19. yüzyılın sonlarına kadar çıktılarla, toprak mülkiyeti ve ziraî ilişkilerle ilgili veriler son derece yetersizdir. Ekonominin içindeki bütün sektörler içinde en az değişikliğe uğrayan sektör ziraat gibi görünmesine rağmen yine de dikkat çeken bazı değişiklikler olmuştur. Ekim-dikim işinin ve para getiren ürünlerin yaygınlaşması, pazarlanan ürün miktarının artması ve sermaye ilişkilerinin daha fazla gelişmesi bunlardan bazılarıdır. 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde kullanılan tekniklerde de bir iyileşme, sulama projelerine ve ziraî aletlere belirli bir yatırımın olduğu görülebilir. Bunların çoğunun arkasında pazar gücü bulunmaktadır. Bu pazar gücü yabancılar veya onların acenteleri veya azınlıklar tarafından pratiğe geçirilmektedir. Ancak söz konusu dönemin ikinci yarısında devletin de kendine düşen rolü daha fazla üstlenmeye başladığı söylenebilir (109).

19. yüzyıl boyunca iç ve dış pazarlara yönelen ziraî ürünün önemli bir bölümünün küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafından üretildiği bilinmektedir (110).

18. yüzyılın sonlarında başlayan ve 19. yüzyılda hızla büyüyen ziraî ürünlerin ticarileşme sürecini kabul etmekle birlikte; bir ziraî yerleşim biriminin mevcut ekonomik yapısının ticarileşmeye ne derece izin verip vermediğini test etmeyi hedeflemektedir. Ticarileşebilmenin imkânları tartışılırken 5 temel kıstas esas alınmıştır.

Bunlar:

♦ İşbölümü ve uzmanlaşmanın boyutu.

♦ Tarımsal artı ürünün oluşup oluşmadığı.

♦ Tarımsal topraklarda uygulanan rotasyonun şekli.

♦ Gelir ve verginin dağılımı ve vergi yükü.

♦ Toprak, küçükbaş ve büyükbaş hayvan mülkiyetinin dağılımı.

 

Üretim bakımından Çal ve köyleri hem ham madde yönünden zengindi hem de tarım ve tarıma dayalı üretim dallarında bilgi birikimi ve gelenek sahibi idi. Bunların başında bağ ve üzüm yan ürünleri, çuhacılık, bez dokuma, ağaca dayalı sanat dalları ve kökleşmiş bir ticaret anlayışı bulunmaktaydı.

 

Üretilen pamuklu ve yünlü dokumalar da hem çevre hem de İç Batı Ege pazarlarında alıcı buluyordu. Ayrıca üzümün en kalitelisinin yetiştiği yerlerden biri de burasıydı, Üzüm her dönemde özellikle saray sofralarının gözdesidir. XIX. yüzyıla gelindiğinde üzüm, filoksera hastalığı nedeniyle bağların büyük ölçüde kurumasından dolayı Avrupa ülkelerindeki sofraların da gözdesiydi. Ağustos ayı sonlarında toplanan üzüm, çoğunlukla kurutulmuş olarak İzmir’deki hanlara, çarşılara konur, ihracata hazır hale getirilirdi.

Tanzimat döneminde tarımı geliştirmek düşüncesiyle, çiftçilerin üretim alanlarını genişletmek, ticari değeri yüksek olan ürünlerin üretimini artırmak için bu ürünlere geçici vergi muafiyetleri sağlanmış, üretimde modern araç kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla yurt dışından getirilecek araç ve gereçlerin gümrüksüz ithal edilmesi gibi politikalar uygulanmıştır. Tazimatın zirai üretimin teşviki amacıyla getirdiği, zirai ürün ticaretinin serbestleştirilmesi, bu konudaki en önemli çalışmadır. Devlet tekelleri ve devlet mubayaaları büyük ölçüde tasfiye edilmiştir (111).

Henüz İzmir- Aydın demiryolu devreye girmemişken İzmir’e getirilen ve buradan ihraç edilen eşya veya malların miktar 879 bin 380 tonilatoydu ve değeri 5 milyon liraya varıyordu. Gerek yolların bozukluğu ve gerekse deve, at vesaire üzerinde taşınan malların yollarda bozulması büyük bir sorundu. Aydın ve Denizli civarında tütün, incir, üzüm, zeytin, pamuk, afyon, dut, keten, bal, palamut, balmumu, tiftik ve yün ile bilcümle hububat ve hayvan deri ve kemiğinden elde edilen ticari ürünler önce Aydın’a sonra yine hayvanlarla İzmir’e yollanmaktaydı (112). 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.