Takip Et

Yunanistan batıyor mu?

Şimdiye dek genellikle tarım, çevre, jeotermal enerji, tarım ekonomisi konusunda yazdığımızdan dolayı, bizim bu köşemizi takip eden okuyucularımızın böyle bir yazı konusuyla karşılarına çıkmamızdan dolayı şaşırdıkların görür gibi oluyoruz.

1986-1994 yılları arasında Yunanistan’da beş yıl gibi bir süre görev yapan kamu görevlisi olarak Yunanistan’ın içinde bulunduğu durumu irdelemek istedim.

Yunanistan 1981 yılında AB’ye alınınca, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtının travmasını henüz üzerinden atamıştı ki, Avrupa ailesinin bir ferdi olarak uluslararası arena da yer alması kendilerinin öz güvenlerini en üst düzeye çıkarmıştı. Zaten zor durumda olan Yunan ekonomisi, kalifiye olamayan Yunan iş gücünün serbest dolaşım ve serbest iş bulma imkânlarını elde etmesi ile nispeten belini doğrultma görüntüsü vermeye başladı. Ancak AB’den gelen işçi dövizleri bu ülkeyi bolluk içinde yaşatmaya yetmezdi.

AB’ye girmeyi, AB ineklerini sağmak ve karşılığında süte yoğurda, ayrana para ödemediği gibi ineğin önüne bir tutam ot atmaktan aciz ve tembel Yunan politikacıları ve halkı ne ineğin parasını ödediler ne de ineği sağarak üç beş Drahmi biriktirmeyi düşünmediler. Uzoyu çekip inekleri meze yaptılar.

1981-2010 yılları arasında, 1981 öncesi Yunanistan’ın iki sanayi tesisi olan Kastoria’daki termik santral ve Kavala’daki Petro- kimya tesisi dışında üretime yönelik herhangi bir kalıcı yatırım da yapılmadı. AB’nin tüm Avroları yol inşaatlarına, turizme ve eğlence sektörüne harcandı. O kadar çok hibe yoluyla para gönderildi ki 1991 yılında her Yunan çiftçisine bir nakliye aracı, bir otomobil ve traktör alma zorunluluğu getirildi.

Avrupa’da Yunanistan’ı öyle şımarttı ki kendine çektiği üçkâğıtları, attığı kazıkları bile, ”bizim yaramaz çocuğumuz, nasılsa akıllanır” edası ile hoş gördüler. Türkiye’den aldığı zeytine Made in Greece damgası vurup Yunan malı diye kakaladılar. Mısır’dan aldıkları mahlıça yüzde 12 ham mamul ithalatı sınıfından gümrük vergisi ödeyip karşılığında yüzde 36 mamul ihracat ayakları ile net yüzde 24 kazandılar. Balıkesir’de ambalajlanan Türk malı şeftali konservesini kendi imalat ve üretimleri imiş gibi Almanlara kakaladılar. Almanlar konserveleri geri gönderince beş kilo konserve iç pazarda bir paket sigara fiyatına satıldı. Yugoslav ve Hırvat mısırını Yunan malı gibi Avrupa’ya ihraç ettiler; yakalanınca Yunan pişkinliği ve diplomasisinin üstün becerileri ile bu badireden de kurtuldular. Avrupa inek hediye etti. Borcu süt satışlarının yüzde 15’i ile ödemeye söz verdiler ama ödemediler. Kısacası AB’ye attıkları her kazık yanlarına kâr kaldı.

Peki, Avrupa Yunan’ın her üç kağıdına “eyvallah” mı çekti. Hayır. Onlar da özellikle Almanya ve Fransa neredeyse yirmi yıl boyunca, Yunanistan’ı hibe, fon kaynakları ve kredilerle beslediler. Yunan halkını tamamen tüketim ve eğlence toplumu halinde getirdiler. Kredileri Alman ve Fransız şirketlerinden mal alma karşılığı verdiler.

Yunan halkı ise gününe göre dört veya beş saat çalıştı. Öğleden sonraları güzellik uykusuna (siesta) yattılar. Olgun yaştakiler her gün, aralıksız, akşam yemeklerini lüks mekânlarda yerlerken gençler, gecelerini Kentrolarda eğlencede geçirdiler. Nasılsa AB Yunan halkını beslemekte, tüm ihtiyaçlarını, büyük bir bölümünü hibe olarak karşılamaktaydı.

Ta ki 2010’a kadar. Alman ve Fransız bankalarının kredilerinin vadesi dolmuş, ödemeler gecikmiş, hatta temerrüde düşmüştü. Yunan diplomasisi her zamanki becerisi ile devreye girerek borçları sildirme yoluna gitti.2010-2014 yılları arasında yine üstün Yunan diplomasisinin becerileri ile kredilerin büyük bir bölümü silinirken Yunan halkı geçmişte yuttuğu yaklaşık 400 milyar dolardan da kurtulmuştu. AB devlet kaynaklarından silinen borçlar AB’li finans çevrelerini pek rahatsız etmemişti. Ancak Alman ve Fransız bankalarının alacaklarının da AB fon ve kredilerinin akıbetine uğrama ihtimali bugünkü sıkıntıları ortaya çıkardı.

Yıllarca PASOK (Pan Helenik Sosyalist Hareket Partisi) ve ND’ye (Yeni Demokrasi Partisi) oy veren Yunan seçmeni, AB borçları yüzünden uzo, sirtaki ve siestadan mahrum kalma korkusu ile 1981-2005 yıllarının aşırı sol partileri olan KKE (İç Komünistler),KKN (Rusyacı Dış Komünistler) daha sonra SYNASPİSMOS’un devamı olan SYRİZA (Bugünün Yunan Komünistleri)’ne sarılarak, onları iktidara getirdiler. AB hem romantik komünist Çipras’ı adam etmek hem de kurtarabildiği borçları kurtarmak için Yunanistan’a yalancıktan markaj uygulamaya başladı.

Var olduğu iddia edilen ekonomik kriz Yunan halkının yaşantısını değiştirdi mi? Hayır. Yine savurganlık, yine eğlence, yine uzo, yine müzik, Yine siesta…

Peki, Yunanistan batar mı? Asla. Çünkü Yunan politikacılar taşıdıkları parti rozeti liberal de olsa, sosyalist de olsa komünist de olsa her şeyden önce birer Yunan milliyetçisidirler. Hepsinin hamuru 1821 ruhu ile yoğrulmuştur. Bakmayın siz bizim Yunan perestlerin telaşına aldırmayın Türk ekonomisinden çok Yunan halkını düşündüklerine. Hele, Yunanistan’ın borçlarını da biz ödeyelim, diyen komünist eskilerinin hezeyanlarına.

AB, borçları nedeniyle Yunanlıları meyhanede pu.. bırakır gibi dışlarlar mı? Olamaz.

Hep beraber göreceğiz. Yunanistan’ın tüm borçları silinecek, yeni hibeler sağlanacak. AB Yunan halkının bir dediğini iki etmeyecektir. Çünkü Yunanistan Avrupa’nın metres çocuğudur. Metresler ve çocukları da her zaman evdeki hanımdan daha sevimli ve kıymetlidirler. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.