Takip Et

19.YÜZYILDA OSMANLI EKONOMİSİNİ ETKİLEYEN ÖNEMLİ OLAYLAR

19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu tarımsal bir ekonomiye dayanıyor ve Almanya, Fransa ve İngiltere gibi büyük ekonomilere sahip sanayi temelli devletler karşısında varlığını korumaya çalışıyor. Osmanlı’da askeri harcamalar ve borç ödemelerine bütçeden ciddi oranda pay ayrılıyor. Osmanlı tarım ekonomisi büyük oranda geçimlik küçük üreticiliğe dayanan bir yapıya sahip. Küçük köylünün kendi ihtiyaçları dışında bir artı değer üretmesi bir hayli zor. Osmanlı devletinin temel gelir kalemleri söz konusu tarım ekonomisinin vergilendirilmesine dayalı. Osmanlı devleti bir yandan da artan kamu harcamalarını karşılayabilmek için vergi gelirlerini artırmaya yöneliyor. 1840’lardan başlayıp 1910’lara uzanan evrede vergi gelirleri 5 kat artıyor. Bu artış, Rumeli’de, Anadolu’da ve Doğu vilayetlerinde yaşayan Osmanlı köylüsünün sırtına ağır bir yük bindiriyor. Bu vergi yükünün altında ezilen Osmanlı köylüsü son çare olarak direnişlere yöneliyor. Tanzimat sonrası süreçte birçok bölgede vergi isyanları çıkıyor.

Osmanlı taşrasında neredeyse gündelik hayatın bir paçası haline gelen bu isyanlara 1850’li yılların Bulgar ve Sırp isyanları, 1890’lı yılların Ermeni ve Kürt isyanları örnek olarak gösterilebilir. Aslında yaşanan öncelikli olarak vergi yüküne ve vergi tahsilatı sırasında maruz kalınan baskılara karşı bir direniş, bir vergi isyanı. Fakat zaman içinde bu vergi isyanları, toplumsal adaletsizlik ve baskılara karşı direniş ve başkaldırışlar hem Rumeli’de hem de Doğu vilayetlerinde milliyetçi ve politik renler kazanmaya başlıyor. Osmanlı İmparatorluğu için büyük bir siyasal sorun oluşturan milliyetçi hareketlerin arka planında vergi sistemindeki adaletsizliklerin ve vergi tahsil sistemindeki baskı ve şiddet unsurunun yattığını söylemek mümkün.

Tanzimat Fermanı herkesten gelir ve servetine göre gücü oranında vergi alınacağına dair bir vaatte bulunuyor. Geniş halk kesimlerinde de bu yönde bir beklenti oluşuyor. Ancak Tanzimat’ın ilanından İmparatorluğun son yıllarına kadar Osmanlı yöneticilerinin hiçbir koşulda vergi dağılımının adil bir şekilde gerçekleştirilmesi, köylü üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi yönünde kayda değer bir adım atmamış olduğunu görüyoruz.

Bunun politik ve sınıfsal bir nedeni olduğunu düşünüyorum. Gerek merkezî hükümette gerekse taşra idare meclislerinde yer alan kişilerin, eğitimli devlet bürokratları, taşra eşrafı, mülk ve toprak sahibi kesimlerden oluşan imtiyazlı bir zümre olduğunu görüyoruz. Gerek merkezi hükümet düzeyinde gerekse mahalli idari birimlerde mülki amirlerle yerel eşrafın uyum içinde karar alma mekanizmalarını denetimleri altında bulundurdukları anlaşılıyor. Aslında verginin herkesin gücüne göre, yani gelir ve servetine göre paylaştırılması ilkesi vergi yükünün köylüden alınıp varlıklı kesimlere aktarılması anlamına geliyor. Merkezde ve taşrada yönetim kademesindeki kesimler bu doğrultudaki bir uygulamayı 19. Yüzyıl boyunca bilinçli bir şekilde hayata geçirmiyorlar. Varlıklı kesimler vergi yükünü sırtlamamak konusunda çok kararlılar.

Tanzimat sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nda ise yaratılan beklentilerin aksinde kat’i surette bu doğrultuda bir gelişme yaşanmıyor.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında hem Rumeli’de hem de Doğu vilayetlerinde kapsamlı idari, malî ve sosyal reformlar yapılması doğrultusunda Avrupa devletlerinin baskısı var. Ahali üzerinde uygulanan türlü baskıların kaldırılması ve vergi sisteminin iyileştirilmesi yönünde talepler var. Aslında Osmanlı yöneticileri de bu tarz reformların halkın lehine olduğunun farkında. Ancak artan kamu harcamaları, özellikle askeri harcamalar ve borç ödemeleri, vergi gelirlerin artırılması yönünde baskı oluşturuyor. Bu koşullarda ne pahasına olursa olsun gelirlerin artırılması yoluna gidiliyor. Vergi tahsilatı, sivil bir vergi tahsil teşkilatı yerine polisiye ve askeriye yöntemlerin devreye sokulması yoluyla, zora başvurularak gerçekleştiriliyor. Böylece vergi devletle vatandaş arasında rızaya dayanan bir ilişki olmaktan çıkıp baskı ve zulüm temelli bir ilişkiye dönüşüyor. Bu da Osmanlı devletinin süreç içinde halk nezdindeki meşruiyetini büyük oranda sarsıyor (63). 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.