Takip Et

İncirin Geleceği ve İnciri Bekleyen Tehlikeler-12

Önceki yazımızda jeotermal enerji üretim tesislerinin çevreye, tarıma, incire, incir meyvesine etkilerini yazmıştık. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bunun dışında jeotermal santrallerin yapımı sırasında üretim ve re-enjeksiyon kuyuları ile santral arasında buhar iletişimini sağlayan boru nakil hatları hayvan, tarım aracı, insan geçişlerini engellediği gibi yaydıkları ısı ile inciri olumsuz olarak etkilemektedirler. İncirin ihtiyacı olan makul nispi nem üzerinde olumsuz etki yapan bu buhar nakil hatlarının 2014 yılı incir sezonunda Kızıldere’de incirlerin yapraklarını döktükleri, fotosentez olayı gerçekleşmediği için incir meyvelerinin olgunlaşmadığı görülmüştür. Boru hatlarının incir bahçeleri içerisinden veya sınırlarından geçirilmesi incir alanlarını daraltmaktadır.

Jeotermal santraller yer altında bulunan buhar rezervuarından büyük oranda akışkan çekmektedirler ki bunu sonucunda-henüz ülkemizde görülmemesine rağmen-çevreyi ve incir alanlarımızı potansiyel tehlikeler beklemektedir.

Bunlardan birincisi yüzey çökmesidir. Wairekei, Yeni Zelanda’da re-enjeksiyon olmaması nedeniyle Alan gereksinimi [103 m2/MWe] 1960’dan 2005 yılına kadar görülen toplam çökme 10 m’dir.

İkincisi mikro depremlerdir ki Büyük Menderes vadisi bunun için son derece uygundur. Jeotermal akışkanın büyük miktarlarda çekimi ve/veya re-enjeksiyonu bazı bölgelerde sismik aktivite oluşturabilir ya da tetikleyebilir. Bunlar mikro-sismik olaylardır ve sadece sismograflarla belirlenebilirler.

Jeotermal akışkanlar, yoğuşmayan gazlar ve miktarı sıcaklıkla artan çözünmüş katı partiküller içerir. Yoğuşmayan gazlar, çoğunlukla karbondioksit (CO2) ve değişen miktarlarda hidrojen sülfür (H2S), amonyak (NH3), azot (N2), hidrojen (H2), civa (Hg), bor buharı (B), radon (Rn) ve metan (CH4) gibi hidrokarbonlardan oluşur. Bu saydıklarımızın hidrojen dışında hemen hemen tamamına yakını incir meyvesi için tehlike teşkil etmektedir.

Bir standard buhar çevrim santralının kullanıldığı jeotermal güç üretimi, yoğuşmayan gazların ve küçük katı parçacıkların atmosfere bırakılması ile sonuçlanır. Buhar baskın sahalarda ve tüm sıvı atıkların re-enjekte edildiği sahalarda; buhar içerisindeki gaz, çevresel açıdan en önemli atıktır. En belirgin gaz emisyonu, santralda gaz atım sistemlerinde görülür.

Karbondioksit (CO2) jeotermal akışkanlarda en çok bulunan yoğuşmayan gazdır. Renksiz ve kokusuzdur. Havadan ağır olduğu için düşük seviyelerde birikir. Jeotermal santraldan yayılan CO2’nun insan sağlığına doğrudan etkisi yoktur. Bununla birlikte CO2 sera etkisi yapan bir gazdır ve dikkate alınmalıdır. Konvansiyonel jeotermal santrallarda, CO2 atımı ortalama 40-60 gr/kWh’dir. İncir bitkisine ve meyvesine etkisinin olup olmadığı incelenmelidir.

Hidrojen sülfür yüksek entalpili sahaların karakteristik bir göstergesidir. H2S asit yağmuru olarak santral bölgesini etkiler, inciri de etkilememesi imkânsızdır.

Cıva (Hg) buharı atmosferde geniş alanları olumsuz etkileyecek kadar uzun süre kalır. Civanın kanserojen yapıcı olup olmadığı kanıtlanmamıştır. Ancak besin zincirinde birikim yaptığı bilinmektedir. Sonuç olarak salınan civanın toplam miktarı havadaki konsantrasyonu açısından önemlidir. Cıva insan vücuduna ya solunum yoluyla ya havadaki civa konsantrasyonun artmasından dolayı ya da çeşitli hayvanların yenmesiyle alınabilmekte ve ilk etkileri böbreklerde ortaya çıkmaktadır. Cıva aynı zamanda toprak ve bitki örtüsünü de kirletir.

Amonyak insan sağlığına zararlı birçok psikolojik problemlere neden olan ve hoş olmayan kokuya sahip bir gazdır.

Jeotermal emisyonlarda borik asit konsantrasyonu bölgemizde genellikle çok yüksektir ve bu nedenle insanlar üzerindeki zararlı etkileri de oldukça fazladır. Toprak ve sulama sularındaki borik asit içeriği bitkilerin büyümesini olumsuz etkiler. Sonuç olarak borik asitçe zengin buhar ya da gaz deşarjı, özellikle yüzey suları ve toprak kirliliğine

neden olmaktadır. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.