Takip Et

OSMANLI DÖNEMİNDE AKDENİZ LİMANLARINDAN TARIMSAL ÜRÜN İHRACATI

Dünkü yazımızda Osmanlı dönemlerinde Orta Anadolu ürünlerinin Avrupa'ya ihracatının gerçekleşmekte olduğunu belirtmiştik.Bugün bu ticaret yol ve limanları üzerinde duralım.

Doğu-Batı yönünde Akdeniz kıyı kesimindeki şehir ve limanlara uğrayarak Antalya’ya kadar uzanan yol, bu bölgenin önemli ticaret ve haberleşme hattını oluşturuyordu. Fakat bununla birlikte gerek Gilindire, Anamur, Alaiye ve Antalya gibi limanıyla iç içe geçmiş kıyı şehirleri, gerekse de Silifke ve Manavgat gibi kıyıdan içeride bulunan fakat bir şekilde denizden gelen ticarî emtianın bir nevi toptan satış ve dağıtım merkezi konumunda olan şehirleri, kuzeydeki kasaba ve köylere bağlayan ticaret yolları da vardı. Silifke’den kuzeye doğru Göksu ırmağı vadisi boyunca tırmanarak Mut çukuruna ulaşan, oradan da Toroslar’ın sarp ve dik yamaçlarını aşarak Lârende ve Konya’da, Anadolu’daki Osmanlı ana menzilinin sağ kolunu oluşturan yola kavuşan bu güney-kuzey yolunun, tarih öncesi dönemlere kadar giden köklü bir geçmişi olduğu gibi, aynı zamanda her devirde önemini ve işlerliğini korumayı da başarmıştı (244).

 

Benzer şekilde Gilindire (Kelenderis) Limanı’ndan kuzeye doğru giden ve muhtemelen bir süre sonra iki kola ayrılarak doğudaki Mut, batıdaki ise Ermenek üzerinden Lârende ve Konya’ya ulaşan yol da oldukça eski geçmişe sahipti (245).

Antalya, Alaiye ve İçel limanlarından ihraç edilen emtianın başında hayvansal ürünlerin geldiği kesindir. Zaten bu bölgelerde özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde, yapılan son sayımlarda ciddi rakamlara ulaşılmıştı (246).

İşte bu hayvanlardan elde edilen yün, tereyağı ve ham deri yöre insanın başta gelen dışsatım ürününden olduğu anlaşılıyor. Bununla birlikte koyun ve keçilerin yün ve kıllarından, yöredeki küçük tezgâhlarda bazı dokuma ürünlerinin elde edilerek bunların satışının da yapılmış olması muhtemeldir (247).

 

Dönemine göre çok az olan ihtiyaç fazlası ürün, Antalya, Silifke ve İzmit’ten genellikle Yunan gemileri vasıtasıyla İngiliz ve diğer Avrupalı tüccarlara satılıyordu. Devletin vergi politikaları ve alt yapı koşulları sebebiyle ciddi bir birikim oluşturamayan çiftçiler, pazar garantisi olan ama az kazandıran buğdayın dışındaki tarım ürünlerini yetiştirmeye girişemiyorlardı. Tek tahıla dayanan sofra kültürü de bu fasit daireyi pekiştirmekteydi (248)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.