Takip Et

OSMANLI KLASİK DÖNEMİNDE TARIMIN VERGİLENDİRİLMESİ-2

Osmanlı toplumunda çoğunlukla reayayı konargöçerler ve şehir etraflarında, mezra ve köylerde oturan çiftçiler oluşturmaktaydı.

Osmanlı ekonomisin temeli tarıma dayandığından dolayı nüfusun büyük bir çoğunluğu köylerde yaşamaktaydı. Köylü kesiminin büyük bir bölümünü çift-hane sistemi olarak adlandırılan bir üretim metodu olan, imparatorluğun verdiği raiyet çiftliklerini çalıştıran, eken ve biçen köylü aileleri oluşturuyordu. Toprak sahibinin ölmesi durumunda çiftliğin parçalanmaması için ölen kişinin oğulları babalarının toprağını ortak olarak işleyip vergilerini ortak vermişlerdir (40).

İmparatorluğun ekonomik düzeni için tarımın önemi hayati düzeyde önemliydi. Bu bağlamda Osmanlı Devleti, kendisini korunan, kontrol edilen topraklar olarak adlandırılan “memalik-i mahrusa” olarak tanımlamaktadır. Tarım faaliyetlerinde bulunan ve toplumun büyük kısmını oluşturan kesim, tarımsal faaliyetlerinin üretimi sonucunda elde ettikleri ürünlerin bir kısmını vergi olarak merkezi idareye vermekte ve bu yolla kendilerinin karşılayamadığı karşılıklı rızaya dayanan bir anlayışla güvenlik ve adalet hizmetleri almaktaydılar (41).

Osmanlı maliye teşkilatı kendine özgü özellikler taşımaktaydı.

Osmanlı Devleti Hazinesi esasen Dış Hazine, İç Hazine ve Enderun Hazinesi olarak üç kısma ayrılmaktadır. Dış hazine devletin esas hazinesidir. Genel gelirler burada toplanmakta ve masraflar buradan yapılmaktaydı. Sorumluluğu Defterdar ve Veziriazamda bulunmakla beraber hazinenin gelir kalemleri tımar gelirleri, cizye, adet-i ağnam vergileri, maden, liman, tuzla mukataaları, iç ve dış gümrük gelirleri, eyaletlerin göndermek zorunda olduğu irsaliyelerden oluşmaktaydı. İç hazine ve Enderun hazinesi padişahın özel hazinesidir. Dış hazine için kredi sağlayan bir hazine olarak da işlev görmüştür. Gelir sıkıntısı çekilen dönemlerde Padişah’ın onayıyla iç hazineden Veziriazam’a borç verilir Başvezir’de bu borcun ödeneceğini yazılı olarak bildirir ve kendi imzasıyla üzerine alırdı (42).

Osmanlı vergi sistemi Tekâlif-i Şer’iyye (Şer’î vergiler) ve Tekâlif-i Örfîye (örfî vergiler) olarak iki ana başlık altında düzenlenmiştir. Şer’î ve örfî vergiler sistematik ve periyodik olarak kurumsallaşmış vergilerdir. Bunlardan başka bir de “Tekâlif-i Şakka” adıyla anılan, nitelik itibariyle örfî hukuk çerçevesinde sayılan ve fevkalâde zamanlarda konulan, ancak çoğu zaman reayanın gücünü aşan vergiler de vardır. Bu ayrım, vergiyi belirleyen mevzuatın özelliğine göre yapılmıştır. Kur’an ve sünnetten alınan şer’î hükümlerle miktar ve oranı belirlenen vergilere şer’î vergiler denir. Şer’î vergi hukukuna ilişkin temel ilke ve hükümler hiçbir devlet veya tarih devresi için değişiklik göstermemiştir (43).

İslam hukuku temeline oturan Osmanlı hukuk sistemi kendine özgü, ancak İslam hukukunun çizdiği sınırlar içerisinde kapsamlı ve orijinal bir “Örfî hukuk” sistemi de geliştirmiştir. Şer’i vergi hukukunun yanında örfi vergi hukuku ve vergi politikaları da oluşmuştur. Şer’i hukuka ilişkin vergilendirme politikaları temel kaynaklar çerçevesinde gelişmiş, örfî vergilendirmede ise İslam hukukunun genel ilkelerine bağlı kalınmaya çalışılmıştır. Ancak zaman zaman gerek münferit bürokratik uygulamalar, gerekse hazinenin içine düştüğü ekonomik krizler özellikle örfî vergi hukuku uygulamalarında adil olarak nitelenemeyecek kimi uygulamaların yaşanmasına neden olmuştur. Kuşkusuz bu tür uygulamalar toplumsal huzursuzluklar doğurmuş, hatta kimi zaman kitlesel isyanlara neden olabilmiştir. Bu çalışma, düzenleme-uygulama-yaptırım bağlamında Osmanlı vergi hukukunda vergi adaletini siyasi otorite ve meşruiyet düzleminde tartışmayı amaçlamaktadır (44).

Şer’i vergiler, İslam hukukunun asli kaynaklarıyla sabit olan vergi çeşitleridir. Sayıları belli olan bu vergi tipleri zekât, zekât-ı sevâim (hayvanlardan alınan vergi olup Osmanlı Devleti’nde ağnam vergisi olarak alınmıştır), öşür (zirâî ürün vergisi), rikâz (maden ve define vergisi), zekât-ı âşir (gümrük vergisi), cizye (gayrimüslim tebaadan alınan baş vergisi), haraç (gayrimüslim tebaadan alınan arazi vergisi), yâve ve kaçgun resmi (lukata)’dır (45). 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.