Takip Et

Zeytin ve enerji

Doğa mı? Enerji mi? Tarım mı? Enerji mi?

Ülkemizin enerji ihtiyacının büyük bir bölümünün ithal yoluyla petrol ve doğalgazdan sağlandığı herkesin malumudur. Hiç kimse bu ülkenin parasının ve emeğinin başka bir ülkenin hazinesine gitmesini istemez. Hiç kimse elektriksiz yaşamayı düşünemez. Elektriksiz bir hayatın ilkel yaşam olduğunun herkes bilincinde. Peki, sorun nereden kaynaklanıyor?

Sorunun birinci kaynağı enerji lobisi, ikincisi ise politikacılar. Para dışında hiçbir kutsalı tanımayan bu lobi yasaları da tanımadığı gibi politikacıları da kendi kutsallarına alet ederken yukarıda belirttiğimiz ülkenin enerji ve döviz ihtiyacından hareketle, hükümeti ve milletvekillerini yumuşak karnından vurmaktadırlar.

Zeytin katliamına karşı çıkanlar için Soma olayında en önemli önemli argüman doğa ve çiftçilerin aç kalmaları idi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, demecinde önce zeytinden yana görünürken, ”dağ taş zeytin oldu” gerekçesiyle son cümlesinde enerji lobisinin safında yer aldığını göstermiştir.

Burada birkaç itirazımız olacaktır. Birincisi Soma’da kanunsuzluk yaparak olayları bu noktaya taşıyan zeytin üreticisi değildir. İkincisi “lider ülke Türkiye” hayalinde olanlar samimiyseler zeytin ve zeytinyağı üretimimizde de dünya lideri olmamızı arzu etmelidirler. Üçüncüsü 165 milyon zeytin ağacı bu ülke için çok değil azdır ve en az 150 milyon zeytin ağacına daha ihtiyacımız bulunmaktadır. Ülkemizde üretilen 180 milyon litre zeytinyağının 70-75 milyon litresi iç piyasada tüketilmektedir ki gıda olarak tüketim ise hala 80 bin tonu bulmamaktadır. Bu da kişi başına tükettiğimiz zeytinyağının yılda bir litre olduğuna işaret etmektedir. Siyasetçiye düşen (eğer gerçekten siyasetçi ise) üretim kaynaklarının yok edilmesini savunmak değil iç tüketimi artırmak ve ihracatı artırmak için yasa ve yönetmelikler çıkarmaktır. Gıda olarak kullanılan diğer yağların sağlığa zararlarından ve zeytinyağı tüketiminin insan sağlığına yararlarından hiç bahsetmeden, hükümetin sigara ve tuza karşı açtığı savaşın yanında, ”sağlık için zeytinyağı tüketin” kampanyası başlatmasını beklemek en doğal hakkımızdır.

2014 yılında değiştirilmek istenen ziraat odalarının tepkileri ve zeytin üreticilerinin direnişi sonrası bu yasa komisyondan geri çekildi. Şuna emin olunuz ki enerji lobisi bu işin peşini bırakmayacak, daha aşırı olmak üzere zeytin ve tarımı yok etmeyi amaçlayan yeni bir yasa ile ortaya çıkacaktır. Tabii ki kendileri perde arkasında, politikacıları önünde…

Gelelim Aydın'a… Soma'daki tehlike Aydın’da yıllardır mevcuttur. 3573 sayılı kanunun 20'nci maddesi Aydın’da yıllardır çiğnenmekte, yasaya aykırı davranılarak jeotermal enerji santralleri inşaatları sürdürülmektedir. Aydın’da hiçbir jeotermal enerji santrali zeytinliklere 3 kilometreden daha uzak mesafede değildir.

Hiç kimse jeotermal enerjinin temiz enerji olduğunu iddia etmesin. Bu enerji ancak Türkiye dışında temiz enerjidir. Bugün bazı jeotermal enerji santralleri termik santrallerden daha fazla kirlilik ortaya çıkarmaktadırlar. Atmosferi, yer altı sularını, tarım topraklarını kirletmekte, ağır metal kirliliğine neden olmaktadırlar. Büyük Menderes’in ruhuna “el Fatiha” diyeli yıllar oldu. Jeotermal kuyulardan salınan her gaz ve akışkan civa, arsenik, sülfür, bor, radon, sodyum, alüminyum, klorür, sülfat, hidrofosfat, hidroasenat, demir bikarbonat, karbondioksit doğal çevremizi onarılamayacak şekilde tahrip etmektedir.

Bundan sonra ne yapalım? Her ne kadar bazı jeotermal şirketlere yasaları “Yasaları çiğnemeyin, zeytinliklerimiz yok etmeyin, tarımıza zarar verip ekmeğimizi elimizden almayın, sulama ve içme sularımızı kirletmeyin." desek de bu uyarıların hiçbir yararı olmayacaktır.

İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü üzerine düşeni yapmaya devam etmeli. Aydın dahilinde açılan sondaj kuyularının ruhsatları yeni baştan ve tamamı denetlenmeli, ruhsatsız kuyular açan şirketler hakkında gereken müeyyideler uygulanmalıdır. Mevcut jeotermal santrallerin yasaya ihlalleri tekrar ele alınmalı. Kurulacak ve kurulma safhasında olan santraller için ÇED raporlarında olumlu görüş verilirken daha titiz davranılmalı. Birinci sınıf tarım alanlarının içine sondaj kuyusu açılmaması için gereken tedbirler alınmalı. Jeotermal kuyu ve santrallerin tarım ürünlerine zararları ağır metal birikimi, meyve ve yem bitkilerinde kalıntı birikimi, tarım topraklarının kirlenmesi ve tarıma diğer tüm etkileri bakımından ele alınıp tedbirler sıkılaştırılmalıdır.

DSİ Bölge Müdürlüğü olarak da Büyük Menderes'e ve yetki sahasına giren 5686 sayılı yasada belirtilen mücbir sebepler dışındaki tüm deşarjlar denetim getirilerek gerekli cezalar uygulanmalıdır. Ey Aydın İl Çevre Müdürlüğü, sizleri jeotermal alanlarda ve patlayan kuyularda ne zaman göreceğiz? Sayın Valimiz, konu önünüze geldiğinde lütfen kamu yararına tercihinizi jeotermal şirketlerden yana değil tarımdan ve ekmeğini zeytinden çıkaran üreticiden yana koymanızı istirham ediyoruz. Zeytin üreticileri olarak hakkımızın gasp edilmesine izin vermeyelim. Jeotermal enerji santralleri zenginliklerimizdir, en fazla 3 kilometre yakında inşa edilebilir. Fiilen zeytin dikilmiş bulunan alanlarımızın yok olmasını istemiyorsak tapu dairelerinden cins tahsislerini yaptıralım. Ve kesinlikle tarım alanlarımızı ne kadar yüksek fiyat verirlerse versinler bu amaçla satmayalım. Satılan zeytinliğini bir daha geri alamadığın gibi komşunun da tarım tarla ve bahçesinin yok olmasına neden olma. Alaşehir’i gör ve unutma…

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.