Takip Et
  • 25 Şubat 2019, Pazartesi

YAŞADIKÇA ÖĞRENİYOR, ÖĞRENDİKÇE ANLIYORUZ

Öğrenme, doğumla başlayarak kendinde var olanı yok etmeden yeni bir duruma geçebilmektir. İnsanın herhangi bir konu hakkında bilmediğini kabul ederek üstesinden gelmek için uğraş vererek irade göstermesidir. Bu durum ölüme dek devam eder ve sınırı da yoktur.

Bazı durumlarda keyif içinde alınan, kendimizi yenileyen öğedir. Bir sonraki adımda da davranışlarda değişiklik yaparak, tarihsel süreçte ise hüzünlü bir aydınlığı anlatır öğrenmek. Merakla bağlantılıdır. Anlamayı gerçekleştirerek nice gerçeklerin gün yüzüne çıkışıdır öğrenmek. İnsanın öğrenmesini sağlayan etkenler: Algı, girişim, deneme, tekrar, dinleme, keşif, problem çözümü, bilebilme, yapabilmenin adıdır öğrenme. Deneyimlerin ışığında hayata bakabilmektir. Tarihte yaşanan acıları bir kez daha yaşamamak adına öğrendiklerimizdir ve çok önemlidir. Bu başarılmazsa toplumun geleceği güvenle inşa edilemez. Değişmenin ve değiştirmenin gereği, yaşama anlam katmanın özüdür öğrenmek. Bunun içindir ki gazete, kitabın önemi büyüktür. Ruhumuzun zenginleşmesi adına.

Ünlü şair Ataol Behramoğlu da “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var” şiiriyle öğrenmenin önemini dizelerine şu şekilde taşımaktadır: “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var/ Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi/ Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten/ Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği.” Eğer insan, “Her şeyi ben bilirim.” diyorsa kendi önüne engel koymuş demektir. Her konuyu bildiğini sanıyorsa kendini öğrenmeye kapatmıştır.

Her şeyi bildiğini iddia eden aslında hiçbir konu hakkında bilgisi olmayandır! Her konuyu bildiğini iddia eden de öğrenemez! Kendisini geliştiremez. Hem de bu şekilde davrandığı için ona öğretecek kişiyi de bulamaz. Çok bildiğini iddia etme insana burnunun ucunu göstermez. Kişisel bunalımlarla ve istikrarsızlıklarla karşı karşıya bırakır. “En bilge kişi bilmediğini bilen kişidir.” sözünde olduğu gibi. Öğrenmeye açık olan insan herkesten öğrenecekleri olduğuna inanandır. Öğrendiklerini de paylaşır. İnsan, öğrendikçe kendini geliştirir. Bilgi sahibi olur. Bilgi bir güçtür. Bu güç insana yaşamında kolaylık sağlayarak insanı diri tutar.

Mantık, akıl ve his birleşimi nasıl bir armonidir bilinmez ama ben bu üçlünün içinde kendi payıma düşen duyguları almak isterim. Bizi biz yapan, içimizdeki insani yönlerimizi ayakta tutan ulvi taraflarımızı ortaya çıkaran, acıyla yoğrulmuş bir karmaşa içinde kaybolmak da güzel. Bitmeyen bir matematiğin bize kazandırdığı akıldan ne kadar zevk alabiliriz ki... Parmağımızı kesmeden elimizin kıymetini nasıl bilebiliriz ki… Ayrılık acısını tatmadan, kavuşmanın hayali bize nasıl cazip gelebilir ki… Ölümün kıyısına gelmeden hayatın güzelliklerini nasıl fark edebiliriz ki… Çok değerli bir bilge dostum hüznün tadını bilmeyen mutluluğun anlamını kavrayamaz demişti. Yürek burkulmalarının bize kazandırdığı olgunluğu hiçbir zevk ve eğlence veremez. Uyuşukluk acılarla atağa kalkar ve varlığımızın farkına varırız. Mevlana, tüm öğretilerin temelinde ruhsal acılar var derken ne kadar doğru söylemiş.

Öğrenmenin yolu dikenli ve taşlıdır. Anlamlı bir hayatın özetinde dipte kalmış hayat acıları vardır. Öğrendiğimiz her şeyi cayır cayır yanarak öğreniyoruz. Yandıkça pişiyoruz, piştikçe olgunlaşıyoruz. Çok mu mazoşist bir hayat kurgusu diye düşünmeyin.

Ruhsal acıların bizi olgunlaştırmasına izin verdiğimiz zaman, yaşam daha keyifli bir hale gelecektir. Müdahale kişiyi engeller. Akıl vermek belli sınırlarda kalmalı. Özgür irade içinde herkesin yaşayacağı tecrübe farklıdır. Yolun başı ve sonu arasında tek fark, yolun sonu bellidir. Anlamlı bir hayat hem kısa hem uzundur. Önemli olan yaşam, içine sığdırdığımız değerlerle ölçülür.

Hayatının son mevsimine gelmiş insanların yaşam hikayelerini dinlerken akıllarında kalan hep çektiği zorluklar ve acılardır. Anlata anlata bitiremedikleri olayların özünde hep hüzün vardır. İşte aniden karşınıza çıkan bir filmin ufacık bir satırındaki anlam koskoca bir yazıya vesile oluyorsa küçük hüzünlerin de hayata kocaman anlamlar yüklediğini düşünmeliyiz. Her şeyiyle tuhaf gibi görünen ve sıkı sıkıya sarılmamız gereken ciddi ve yalnız bir evren boşluğu içinde yol alıyoruz. Yaşadıkça öğreniyor, öğrendikçe anlıyoruz. Hayatın kısa özeti bu olsa gerek diye düşünüyorum. Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.